18: Fight

2K 170 65
                                    


Aynada, az önce yıkadığım için yüzümden akan damlaları umursamadan, kendime bakıyordum. Dün geceyi de düşünerek geçirmiştim. Önceki geceyi de. Yani evet, o günden beri uykunun ne demek olduğunu unutmaya başlayacak kadar düşünüyordum. Yüzüm bunun bir kanıtı olmalıydı. Çıkmak üzere olduğunu hissettiğim sakallarım şimdiden rahatsız etmeye başlamıştı bile. Umutsuzca, gözlerimin altındaki şişkinlikleri geçirebileceğini düşünerek tekrardan yüzüme ardarda su dökmeye başladım. Tekrar, tekrar ve tekrar...

Sadece serinlemiştim. Başka hiçbir şey yoktu.

Daha fazla uzatmadan suyu kapattım ve sağ tarafta asılı olan havluyu yüzümle buluşturdum. Kısa süren buluşmayı kapının ardından seslenen Min-Ah'ın,"Annem kahvaltıya çağırıyor!" demesi bozmuştu.

Havluyu yerine bırakıp banyodan çıkmamla ayak seslerinin de gittikçe uzaklaştığını anlamıştım. Hızla üzerimi giyindikten sonra saçlarımı şekle soktum. Yatağın üzerindeki anahtarımı ve telefonumu da alıp odadan çıktım. Bayan Park, yine erkenden kalkıp masayı donatmıştı. Ben üşengeçlikten ayağımı kaldıramazken, onun her sabah uykusuyla savaşını kazanıp üstüne de bir kuş sütünün eksik olduğu kahvaltı sofraları yapmasına şaşırmadan edemiyordum. Sanırım bu ona özgü ve benim hiçbir zaman anlayamayacağım bir şeydi.

Masada oturan anneme,"Günaydın." dedikten sonra hala ayaktayken ağzıma attığım zeytinin üstüne çay içtim ve ağzımı doluymuş gibi gösterip elimle karnıma iki kez dokundum. Bu doyduğumun sinyalini vermem içindi. Tabi annem bu sinyale her defasında ters tepki veriyordu. Sanırım annemi de hiçbir zaman anlayamayacaktım. Doydum demenin nesini anlamıyordu ki? Zorla yedirmenin ne gereği vardı?

Çatık kaşlarla bana bakan annem, "Daha hiçbir şey yemedin bile!" diye itiraz ettiğinde Bayan Park, kapıyı işaret ederek bana göz kırpınca hızla kapıya doğru gittim.

Min-Ah, çoktan gitmiş olmalıydı.

Gitmeden koşarak annemin yanağını öptüm ve Bayan Park'a da uzaktan küçük bir öpücük yollayıp ben de evden çıktım.

•••

Arabamı, okulun girişine park ettikten sonra uzaktan kilitleyip büyük giriş kapısından içeri girdim. Derse tahmin ettiğim gibi geç kalmıştım. Omuz silkip telefonumu elime aldım ve bahçedeki, her zaman oturduğumuz çardağa ilerlerken mesajımı yazmaya başladım. Evet, çete güçleri ile numara öğrenen sadece onlar değildi.

Gönderilen: Adı Lazım Değil

Öncelikle, ben yüzsüz değilim. Bu mesajın amacı da zaten seni öldüresiye dövmek istemem. Eh ne yaparsın, insan dolunca, rahatlamak için bir şeyleri eyleme dökme ihtiyacı duyuyor. Benim eylemim de seni dövmek olacak. Sen de beni dövmek istiyorsundur muhtemelen.

Mesajımı yolladıktan sonra devam etmek için tekrar tuşlara dokunmamla titreşim sesi yüzünden irkilmem bir oldu.

Gönderen: Adı Lazım Değil

Öncelikle, yüzsüzsün. Ve, seni dövmek benim için büyük bir zevk olacak, numaramı gizlice öğrenen sapık.

Mesajı okurken, daha ilk cümleden sinir vücudumu ele geçirmişti. Devam niteliğinde yazdığım mesajı sinirle sildim ve mesajına cevap vermemeye karar verdim.

Umursamıyordum.

Hah.

Ama.... Okula gelmelerini söylemem gerekiyordu. Yoksa hiçbir şeyden haberleri yokken buluşamazdık.

Bahane değil, tamam mı?

Gönderilen: Adı Lazım Değil

Okulunuz bitince bizim okula gelin. Yüzümü o zaman göreceksin.

Say My Name/ KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin