41: Dusk Till Dawn (M)

2.1K 90 205
                                    

Aaaağ Bir (m) VAR ORADA ehühühühü

Ayrıca bu bölümü @Kyungumsu 'ya iltifat ediyor.

 Hyrl gnlrd klln.s.s

***

Huzursuz bir andı. 28 günün her saati hem acı hem özlem dedikleri şeyi aynı anda, defalarca ve kılıktan kılığa girmiş gibi farklı şekillerde tatmama sebep olan adamla karşı karşıyaydım. Nefeslerimiz bile birbirine sığınırken söylenmesi gereken kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Sanki bir yanım yaprak döküyor, diğer yanım çiçek açıyordu. Ellerimiz birbirimizin yakalarında öylece asılı duruyordu. Ellerim beni yaşarken öldüren adamın yakalarındaydı ve öylece asılı duruyordu. Vücudumun geri kalan kısmını hareket ettirecek gücü kendimde bulamıyordum. Yüzünde gezinen duygu karmaşası beni olduğum yere mıhlamıştı. Koyu kahve gözlerinde öyle bir bakış vardı ki sanki biz hariç kimse bir şey bilmiyordu. Suçluluk yoktu bakışlarında, ama mutluluk da yoktu. Karmakarışıktı, tam şu an ona bakarken hissettiklerim gibi.

Ona bakıyordum ve bana yaşattıklarını görüyordum. Hatırladığım cümlenin tesiri azalırken yaşadıklarımdan dolayı duyduğum öfke artıyordu. Onsuzluğa olan öfkem onunla olan sevincime meydan okuyordu. Damarlarımda günlerce dayanan sabırlı bir insanın öfkesini, her geçen gün daha çok suskunlaşan içine kapanık bir insanın sevgisini taşıyordum. Sadece hislerim değil, beni ben yapan her şey karşımda duran adama karşı kin doluydu. Ruhum kızgın, gururum kırgındı. Aklım bir kördüğüm kadar karışık, bedenim eskimiş yaşlı bir plak gibi yorgundu. Kalbim ise tüm bunlara rağmen hala yerinden çıkacakmışçasına atıyordu.

Düşüncelerim öyle kalabalıktı ki beni parçalara ayırıyordu. Bir yanım yokluğuyla bana çektirdiği acıların aynısını onun da çekmesi için yanıp tutuşurken diğer yanım sadece özlemini çektiği her parçası ile onu istiyordu. Sanki zihnimde iki kişi aynı anda konuşuyordu ve ikisi de birbirini anlamıyordu. Ne yöne döneceğimi bilemiyordum, bir çıkış bulamayan ne varsa, o an bendim. Beni terk ettiği için ondan nefret ediyordum ama onu ne kadar sevdiğimi aramıza mesafeler girince anladığımı da biliyordum. Beni sevdiğini artık biliyordum ama bunu beni terk edince anlamıştım çünkü bu zamana kadar ondan nefret etmiştim. Bildiklerim beni ona iterken bilmediklerim beni ondan çekiyordu. Neden kendisini sevdiğimi öğrendikten sonra çekip gitmişti? Bilmiyordum. Neden 28 gün sonra geri dönmüştü? Bilmiyordum. Bilmediklerim karşısında bildiklerimin işlevini yitiriyordu.

Kafamın içindeki gürültünün dışarı sessizlik olarak yansıdığını acı bir yakarış duymamla fark ettim. "Bir şey söyle." dedi, boğuk ses. "Bağır, çağır, küfürler et ama bir şey söyle.."

Sustum. Hiçbir şey söylemedim. Ruhumu alarak uzaklara gidip geri döndükten sonra benden istediği şeyi ona vermek istemedim. O bana gideceğine, beni yapayalnız bırakacağına dair hiçbir şey söylememişken ben ne söyleyebilirdim ki?

Ona tepeden tırnağa sarılmadan ölmek istemememin ölüm gibi bir şey olduğunu söylesem ne fark ederdi? Ona olmadığı yere dayanabilmemin tek sebebinin bir yerlerde var olduğuna inanmam olduğundan bahsetsem ne değişirdi? Ona bekle diyerek gitmeyeni özlemle beklemenin ne tür bir acı olduğunu anlatsam beni anlayabilir miydi ki?

Kelimelere dökülmeyen düşünceler zihnimde sivrilirken gözleri gözlerime, elleri ellerime değdi ve yumuşak sesi ile usulca fısıldayarak tüm sakinliğime son verdi.

"Beni sessizliğin ile cezalandırma."

"Sen beni sensizliğin ile cezalandırdın!"

Ellerimi ellerinden ayırdım ve hayal kırıklığıyla dolu bir sitemle bağırdım. Fısıldadığı her kelime kulaklarımda yankıya dönüşürken sevincime meydan okuyan öfkem suskunluğumu yerle bir ederek bağımsız oldu.

Say My Name/ KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin