Zeynep'ten
"Şaka mı yapıyorsun?" dedim gülerek. Çok ani bir olaydı ve ne diyeceğimi şaşırmıştım. Ve sonuçta daha iki gün önce gelmiştim buraya. Evlenmekten bahsediyoruz ve bu sıradan bir şey değil. Nasıl bu kadar acele karar verebiliyordu?
"Resûl sen ciddi misin?"
En sonunda aklımdan geçeni dilime vurmuştum. Onun cevabı da çok gecikmedi. Yüzü aniden ciddileşmişti.
"Zeynep, ben bu konuda sana güvenebileceğimi düşündüm. Yani aslında hiçbir insan böyle bir teklifi kabul etmez. Ama benim senin yardımına ihtiyacım var. Ben seninle açık konuşacağım."
Derin bir nefes aldı. Gerçekten aklım iyice karışmıştı. Ne yardımı? Evlenmek ne alaka? Neden ben?
"Zeynep, Yıldız birkaç gün içinde buraya geliyor."
Durakladım ve beynimi toparladım.
"Dünki sinirin..."
Derin bir nefes aldım ve gözümü sıkıca kapatıp tekrar açtım.
"Gerçekten o konuda çok özür dilerim. Yersiz bir sinirdi. Aniden geleceğini duyunca... Ya aslında belki şu anki teklifim de çok saçma. Bilmiyorum... Sadece bir süre, en azından o gidene kadar insanları buna inandırmak istiyorum."
Aslında cidden çok saçmaydı. Pembe dizide miyiz? Nasıl bir saçmalık bu? Evlenip birbirimizi seviyormuş gibi mi yapacağız? Bu kız geliyor diye?
Yani mantıken tam olarak böyleydi. Ama bir türlü saçma gelmiyordu. Hatta eğlenceli olacağını dahi düşünüyordum. Hayatıma belki de güzel ve farklı bir hikaye eklenecekti. Her şeyde mantık kullanmamıza gerek yoktu. Yani... Neden olmasın ki?
"Ne yapmamız gerekiyor?"
Saçmaladığını düşünerek yere eğdiği kafasını aniden umutla kaldırdı. Gözlerinin parladığını görüyordüm. Tam da bu, bu işi yapmam için geçerli bir nedendi. Ömrüm boyunca bir insan için yaptığım en büyük yardım olabilirdi. Ve çok eğlenceli günler bizi bekliyor olabilirdi.
Kabul etmemle tüm detayları bir bir konuştuk. Şimdi bizimkilere gidip evleneceğimizi söyleyecektik. Sonraysa ikimiz de ailelerimizi arayıp Türkiye'ye döneceğimizi ve evlenme kararı aldığımızı haber verecektik. İşlerin yoğunluğundan kaynaklı çok uzun bir süre zarfına yaymak istemediğimizi söyleyecektik ve yarına uçak biletlerimizi alıp Türkiye'ye uçuş yapacaktık. Bir sonraki gün de Resûl ailesiyle beni istemeye gelecekti. Bu kadar... Çok basit bir iş... Sonra da birkaç güne düğün işini halledip geri döneceğimizi düşünüyordum.
"Kabul."
Gözlerime öylesine bir umutlu bakıyordu ki...
"Ben sana ne kadar teşekkür etsem az Zeynep. Gerçekten benim için öyle bir iyilik yapıyorsun ki... Ben sana nasıl teşekkür edeceğimi inan bilmiyorum."
"Önemli değil Resûl. Gerçekten... Biz rolümüze adapte olmaya bakalım şimdi, lütfen. Eğer kendimiz inanmazsak kimseye inandıramayız. Bunu asla unutma..."
O an yüz ifadesinden bir şey hatırladığını fark ettmiştim.
"Ah, çok önemli bir şey unuttuk." deyip elini cebine attı.
Ben ne yaptığını anlamaya çalışırken bir yüzük çıkarttı. Elimi uzatmamı istedi ve yüzüğü taktı.
Buna ne gerek vardı ki şimdi? Hem ben bu kadar pahalı bir şeyi üzerimde taşıyamam...
Teşekkür ettim ve sonra kalktık. Sıra bizimkilere bunu açıklamaya gelmişti. Yolda dahi o kadar heyecanlanmıştım ki bu ayların nasıl geçeceğini düşünmeden edemedim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLUK
Teen FictionSavaşa maruz kalan çocukları korumak için canını dişine takarak çalışan insanlar... Antropoloji bölümü yüksek lisansı için makale yazarken tam da bu insanların arasına düşen bir kız... Ve soluk soluğa bırakan bir aşk hikayesi... Sadece aşkın değil;...