0.8 : Davetsiz Misafir

153 14 4
                                    

Resûl'den

Polisler Zeynep'ten de ifade alırken bizimkiler de geldiler ve uçağa bindik. Uçağa bindiğimizde Zeynep yorgun olduğu için bir süre sonra uyuyakaldı. İki saat sonra İstanbul'da aktarma olacağı için ben de o zamana kadar uyumasında bir sakınca olmadığını düşündüm.

Ben adamın arkasından gittiğimde çok korkmuştu. Sarıldığımızda "Ya yanında sana zarar verebilecek bir şey olsaydı..." diyordu ağlamaklı gözleriyle. Gözü dolsa da kendini tutmuştu. Ama kalbinin nasıl attığını fark ettikten sonra... Gerçekten bu kızın ne kadar iyi bir insan olduğunu düşünmemek mümkün değildi.
Kendisini saçma sapan bir oyuna katan sıradan bir insan için dahi bu kadar korkması gösteriyordu bunu.

Bunları düşünürken ona bakıyordum. Hemen sağımdaki koltuktaydı.
Elimi yavaşça saçlarına götürdüm.
Saçlarının içinde elimi gezindirirken aynı zamanda başımı koltuğa yaslamış onu seyrediyordum.
O korku ifadesi hâlâ yüzündeydi sanki. Başını aniden korunmak ister gibi elime doğru çevirdi. Sonra rahatlamış gibi bir ifade takındı yüzüne. Ben onu seyretmeye devam ederken aniden huzursuzlanmışçasına başını kıpırdatmaya başladı. Bir şeyler mırıldanıyordu ama anlaşılmıyordu. Terlemeye başladı. Ben tam uyandıracaktım ki "Resûl!" diye bağırarak uyandı ve ben de hemen elimi geri çekip ellerini tuttum.

"Sakin ol. Tamam... Burdayım." diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım.
Ama o çoktan hıçkırarak ağlamaya başlamıştı ve şu an çok zor nefes aldığı belliydi.

Onu ilk defa böyle görüyordum. Bakışlarını bana yönelttiğinde mutluluğu yaşlı gözlerinden okunuyordu ve benim "Tamam. Sakin ol..." dememe kalmadan lafım ağzıma tıkılırken o boynuma sarılmış ve başını omzuma gömmüştü. Ben de açık kalan ağzımı ve gözlerimi kapatarak ellerimi tekrar saçlarına götürdüm. Sonunda rahatladığında kollarını yavaşça geri çekti.

"Özür dilerim." dedi gözlerini silerken.

"Ben... Aniden bıçağın sana saplandığını fark edince... Yani... Özür dilerim. Rüya işte."

"Önemli değil. Sen sakin ol." dedim ve başparmağımla gözündeki yaşları silmeye koyuldum. Utanarak başını tekrar öne çevirdi ve arkasına yaslandı. Ben de tekrar arkama yaslanırken gülümseyerek göz ucuyla ona bakmaya devam ettim.

İstanbul'dan sonra da beş saatlik yolculuktan sonra Kazakistan'a iniş yapmıştık. Mert'in ayarladığı eve geldiğimizde Zeynep az çok kendine gelmişti. Bavulları odaya taşıdığımda tam eşyaları yerleştirecekken Zeynep'in de kapının önüne geldiğini fark ettim.

"Onları ben yerleştireyim. Her şeyi sen yaptın zaten. Ben ne güne duruyorum burada?" dedi gülerek.

"Bence bunu ben sana demeliyim. Şu hâlinle bile 'Ben yapayım.' diyorsun. Bunları ben halledebilirim. O kadar beceriksiz olduğumu düşünmüyorum."

"Ama-"

"Ben yapacağım. İtiraz istemiyorum."

"Ya ama-"

"Ay Zeynep! Çok mu iş meraklısısın sen?" dedim gülerken. İlk başta ben çıkışınca kaşlarını çatsa da sonra o da güldü.

"Yani çok meraklısıysan yemek yapabilirsin..." dedim karnımı tutarak. Karnım guruldayınca "Belki birazcık acıkmış olabilirim." diye gülümsedim.

"Peki... Ne istersin bakalım?" deyip güldü. O öyle deyince ben de gülerek "E yani, şimdi ancak etli bir şeyler keser sanki değil mi?" diye cevap verdim. Güldü ve "Tamam mâdem." deyip mutfağa indi. Ben de eşyaları yerleştirip aşağıya indim.

SOLUK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin