Resûl onunla kuruma gelmemi söylediğinde kendimi az çok toparladım ve hazırlanıp onunla evden çıktım. Ve kuruma geldiğimizde herkes işleriyle ilgilenirken annemin aramasıyla sesimi oldukça iyi bir hâle getirip telefonu açtım.
Ağabeyim ve Ayça'nın ne hâlde olduğunu düşünmek dahi istemiyordum. Direk istemsizce dökülebiliyordu o zaman yaşlar. Hastanede onların yanında olup da iyice moralleri düşürmediğime şükrederken annemin "Keşke burada olsaydın... Bu ailenin yine senin güçlü duruşuna ihtiyacı var." demesi beklemediğim bir durumdu. Benim hakkımda böyle bir şey düşündüğünü hiç bilmezdim.
Ben telefonla konuşurken Resûl odaya girdi. Elinde bir bardak süt vardı. Benim için getirdiğini mimikleriyle belli edip benim oturduğum yere doğru koydu. Ben de annemle konuşurken ona gülümseyerek teşekkürümü sunduktan sonra o odadan yeniden çıktı.
Genel olarak durgun geçen bir gündü. Gün boyu bizimkiler çalıştı, Resûl arada bir beni kontrol etmeye geldi, ben bazen Ekin'in yanına indim... Ve bir gün daha böyle akşamını buldu.
Yemeğe oturacağımız zaman Dicle'nin daha özenli kıyafetler içinde olduğunu fark etmemle Resûl durumu açıkladı. Bir arkadaşı gelecekti ve birlikte buradan başka bir yere gideceklerdi.
Sonunda kapıdan sesi duyduğumda herkes gibi o yöne dikildi bakışlarım. Tabii ki herkes Dicle için önemli olan bu kişiyi merak ediyordu.
O anda kapıdaki kişiyi tanımamla korku dolu gözlerle hemen Resûl'e döndüm.
Resûl'den
Tam başımı çevirecekken Dicle yerinden ayrılıp "Tekrardan özür dilerim... Böyle bir zaman dilimde sizden ayrı vakit geçirmek galiba biraz bencillik oldu." diyerek kapıdaki kişiye doğru ilerledi. O an onun ilerlemesiyle benim de bakışlarım kapıya tam olarak yöneldi.
Ama bu... Bu... Nasıl olur?
Karşımdaki kişi Zeynep'in adını Yunus olarak tanıttığı kişiydi. Hızla gözlerim Zeynep'i bulduğunda o da bana ürkek bakışlar atıyordu.
Bu adam... Eğer Dicle'nin...
Hayır...O an utancı tüm hücrelerimde hissetmiştim. Ben Zeynep'e nasıl bir şeyi yakıştırmıştım?
O adamın arkadaşı olduğunu söylediğinde onu dinlememem büyük aptallıktı. Kendimden utandığım anlarda daha çok Zeynep'in gözlerine bakamadım ve başımı yere ettikten sonra yeniden Dicle ve Yunus'a baktım.
Bizimkilerin de hepsi tanışmak ve kardeşimizi nasıl birine emanet ettiğimizi bilmek istedikleri için onların yanına ilerlediler. Sonunda Zeynep'le birlikte ben de kalktım.
"Ah... Siz tanışıyorsunuz ama, değil mi?" diye bir soru yöneltti Dicle Zeynep'e.
Zeynep de ufak bir tebessüm sunmakla yetindi.
Karşımdaki adamın "Olanları duydum... Başınız sağ olsun Zeynep..."
demesiyle daha büyük bir şaşkınlık kapladı bedenimi. Zeynep ona teşekkür ettikten sonra Yunus'un bakışları bu sefer bana yöneldi ve elimi sıkarken açıklama yaptı."Siz beni tanıyorsunuzdur büyük ihtimalle ama... Zeynep'in ailesinin bir süre doktoru olmuştum. Yunus ben." dediğinde çok daha büyük bir şaşkınlık beynime firar etti. Dudaklarımdan titrek bir kelime döküldü.
"Resûl..."
"Zeynep'in eşisiniz... Kendisinden utana sıkıla da olsa yıldırım aşkınızı dinledim."
Bunu söylemesiyle Zeynep'le gözlerimiz yeniden birleşti.
"İzninizle biz artık çıkalım..." dediğinde Engin ona "Tabii..." diye karşılık verdi ve odadan çıkıp birlikte çıkışa doğru ilerlediler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLUK
Novela JuvenilSavaşa maruz kalan çocukları korumak için canını dişine takarak çalışan insanlar... Antropoloji bölümü yüksek lisansı için makale yazarken tam da bu insanların arasına düşen bir kız... Ve soluk soluğa bırakan bir aşk hikayesi... Sadece aşkın değil;...