1 ay sonra
Bugün Resûl'le birlikte benim kuruma üye olmam için işlemleri halletmiştik. Şimdi de Resûl'ün bazı işleri olduğu için ben kurumun toplantı odasında yalnız bir şekilde bekliyordum.
Kollarımı birbirine kenetledim ve cama yaklaştım. Gökyüzüne baktım, içime derince çektim oksijeni. İzmir benim doğup büyüdüğüm yerdi ve bu yüzden her şeyi bana huzur veriyordu. Güneş'in kirpiklerime dokunuşu hoşuma giderken etrafa bakındım. Mayısın sonuna doğru geliyorduk ve ağaçlar oldukça güzel görünüyordu.
Ben huzurla etrafı incelerken bir anda kapı açıldı. Hemen arkama döndüğümde içeri giren kişinin Eslem olduğunu gördüm. Beni görmesiyle önce duraklamış, sonraysa soğuk bir şekilde yüzüme dahi bakmadan masaya geçip bir dosyayı incelemeye başlamıştı. Son zamanlardaki bu hâli dikkatimi çekiyordu ama bize neden böyle davrandığını anlayamıyordum.
"Eslem..." diyerek yavaşça yanına yaklaştığımda göz ucuyla baksa da başını dosyadan kaldırmadı.
"Eslem bir problem mi var?"
"Sen bir de soruyor musun ya?" Bu tepkisiyle bir anda anlamayarak öylece kaldım.
"Eslem anlamıyorum..."
"Sorun sensin Zeynep! Ya senin yüzünden bu kurumdan bir kişi ayrıldı farkında mısın? Sen gelmeden önce hepimiz kardeş gibiydik, birbirimize kenetlenmiştik. Ve Mert senin yüzünden ayrıldı bu kurumdan!"
"B-ben-"
"Ya bir de bugün gitmişsin kuruma üye olmuşsun. Ne yaptın? Mert gidince Resûl'ün beynine girip seni kuruma katmasını mı sağladın? Onun yerine filan mı geçmeye çalışıyorsun?"
Hiç beklemediğim bu cümlelerle bir anda tüm kelimeler boğazıma dizildi sanki. Hiçbir şey diyemedim ve yavaş yavaş gözlerim dolmaya başlamıştı. Ve ben gözlerimin dolmasından kesinlikle nefret ediyordum...
"Bak bir de gözleri doldu. Kes şunu! İyi kız ayaklarını kes Zeynep! Sen, insanları yakıp yıkıp böyle masum rolü yapamazsın! Ne bu? Herkesi bir anda kendine çektin filan... Şu sinsi hareketlerinden bıktım artık! Ya bir de gitmiş oyun ayağıyla evlenmiş Resûl'le, kim böyle bir şey yapar ki? Bilmiyor muyuz biz senin niyetini? Şu hastalığın da yalandı değil mi? Yok hastaymış, yok ölecekmiş, yok kalbi durmuş! Kalbi durmuş da yeniden atmaya başlamış. Ne güzel oyun ya! Herkesin gözüne perdeyi öyle bir indirmişsin ki... Yalanların, iki yüzlülüğün... Hepsinden bıktım Zeynep! Şu nirvana yapmış egondan, şu midemi bulandıran tavırlarından; her şeyinden bıktım!"
Hıçkırıklara boğulmamak için kendimi zor tuttum. Ne olmuştu bir anda böyle? Anlayamıyordum...
"Eslem-"
"Ya kes ya! Yine ne zırvalayacaksın? Yine masum ayağına mı yatacaksın?"
O anda kapı açılmıştı ve Eslem aynı siniriyle hızlıca kapıya döndü. Bense gözlerimi tek bir yere odaklamıştım ve başımı oynatamıyordum. Talha'nın sesini uğultulu bir şekilde duydum.
"Eslem? Ne oluyor burada?"
Eslem hiçbir cevap vermeden sert adımlarla kapıya ilerlerken başımı ona doğru zorlukla çevirdim. Talha'yı umursamadan onun omzuna çarpıp geçtiğinde Talha da onun bu tavrına karşı şaşkınca bakakalmıştı.
"Zeynep, sen iyi misin?" diye sorduğunda ben onu henüz cevaplayamadan onu umursamadan içeri Resûl daldı.
"Zeynep!"
Sesleri duymuş olmalıydı. Koşarak yanıma geldiğinde gücüm oldukça azalmıştı. Kalbimden bir şeyler sökülüp atılmış gibi hissediyordum. Eli omzuma değdiğinde tenimin yandığını hissettim. Belki de bu kalbimdeki yangındandı... Ama titriyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLUK
Fiksi RemajaSavaşa maruz kalan çocukları korumak için canını dişine takarak çalışan insanlar... Antropoloji bölümü yüksek lisansı için makale yazarken tam da bu insanların arasına düşen bir kız... Ve soluk soluğa bırakan bir aşk hikayesi... Sadece aşkın değil;...