Zeynep'ten
"Bebek kendini göstermiyor."
"Ne?" dedim şaşkınlıkla.
"Ne demek göstermiyor?" diye ekledi Resûl de.
"Cinsiyetini öğrenmemizi istemiyor anlaşılan."
Murat'ın cümlesiyle umutlarım kırılarak Resûl'e döndüm. Onun da hevesi kursağında kalmış gibiydi. Ne kadar bu duruma canım sıkılsa da "Hayırlısı..." diyerek beklemeye karar verdim.
Hastaneden çıktıktan sonra eve geldik. Mutfağa gidecekken bebeğimizin odasına gözüm takıldı. Bugün öğrenseydik eğer odasını düzenlemeye başlayacaktık, bugünü heyecanla beklemiştim... Elimi karnıma koydum ve mutfağa doğru giderken bebeğimle konuştum.
"Anneciğim... Neden böyle yapıyorsun? Seni ne kadar merakla bekliyoruz, baksana."
Resûl yanıma konuşarak gelmişti.
"Bizimkiler telefona cevap vermiyor, neredeler ki?"
"Bilmem." dedim şaşkınlıkla, bugün ben de kızlarla hiç konuşmamıştım. Merak edip aramış olmalılardı çoktan.
"Neyse, görünce dönüş yaparlar." diyerek telefonunu masaya bırakırken gülümseyerek yanıma gelmişti ve ben de gülümsedim. Elini belime doladı ve gözlerimin içine derin bir şekilde baktı.
"Dünyanın en güzel annesi bana bir dansı lütfeder mi?"
"Ne alaka şimdi Resûl?" diyerek güldüm.
"Eskiden hiç neden sorgulamazdın Zeynep. Sen beni eskisi kadar sevmiyor musun? Yoksa içindeki minik tüm sevgini kendisine mi çekiyor?"
Bu hâllerine gülerek cevapladım.
"Seni seviyorum Resûl..." dediğimde gülümsedi ve alnını alnıma dayadı.
"Hah şöyle... Ben zaten Engin ve Deniz'in düğününe hazırlık olsun diye demiştim." demesiyle buna da gülümsedim ve aklıma gelen soruyu yönelttim.
"Böyle alınlarımız birleşince alın yazılarımız da birleşir mi?"
"Hımm..." dedi düşünür gibi. Ve devam etti.
"Bizim kaderlerimiz birleşeli epey oldu sanki."
Düşününce gerçekten öyleydi. Lise yıllarındayken bir gün böyle bir aile olacağımızı söyleseler sanırım inanmazdım, ama şu an burada ve böyleydik.
"Ama o zamanlar böyle değildik ki." diye cevapladım yine de.
"Yoo, o Kaan denen heriften o zamanlarda da kıskanıyordum ben seni. Basketbol bahanesiyle hep dibindeydi."
Bu itirafı üzerine kaşlarımı çatarak gülümsedim. Bu nedense hoşuma gitmişti.
"Sen... Beni kıskanıyordun yani?"
"Evet! Ne o, durmadan etrafından ayrılmıyordu."
"Ya bence bu konuda inatlaşmayalım. Tüm programlarda sen bateri çalarken kızların dediklerini duymak zorunda kalıyordum ben. Bak düşününce yeniden-"
"Ne oldu? Kıskandın mı beni?" dedi o da gülerek. Net bir cevap verdim.
"Evet, sen benimsin Resûl. Bateristsin diye herkesin gözü üstündeydi! Senden hoşlanan kaç kız vardı biliyor musun sen?"
"Tamam karıcığım, sakin ol. Boş ver onları, ben seçimimi yapmışım sonuçta... Değil mi?" dediğinde gerginliğim azalırken yeniden gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLUK
Teen FictionSavaşa maruz kalan çocukları korumak için canını dişine takarak çalışan insanlar... Antropoloji bölümü yüksek lisansı için makale yazarken tam da bu insanların arasına düşen bir kız... Ve soluk soluğa bırakan bir aşk hikayesi... Sadece aşkın değil;...