Yazmayı 3 yıl önce bırakmıştım ama profilime girip mesaj ve yorumlarınızı görünce bir bölüm daha yazsam nasıl olur diye düşündüm :)
Bölüm şarkısı: Emre Aydın => Hoşçakal
Kafamı olabildiğince toplamaya çalışarak uyandım. Üzerime bir tişört ve kot geçirip spor ayakkabılarımı giydikten sonra sırt çantama koymam gerekenleri koydum. İşim kısa sürmüştü. Solgun yüzüme aynadan bakıp bir şeyler sürmek istesem de uğraşmadım ve kahvaltıya normalden çok daha erken indim. Masaya oturup diğerlerini beklerken saçımı gelişigüzel bir topuz yaptım ve Açelya'nın çığlıktan farksız o sesini işittim.
"Yemeğin başında toplama be saçını!"
Onu umursayacak halde değildim ve o da bunu fark etmişti.
"Neyin var yine? Soracağım bir türlü fırsat olmadı; biraz bok gibi görünüyorsun da."
"Teşekkür ederim canım ablam. Haftaya sözleniyorum da malum. Babamın evinden güle oynaya gitmeyeyim değil mi? Elalem ne der sonra?"
Açelya bile bana buhranlı bakışlarını takınmış ve söyleyecek bir şey bulamamıştı. Ama içimi yiyip bitiren şey bu değildi. Kaan... Nasıl olduğunu merak ediyordum ve bunu soramamak kahrediyordu. Ah ona aşıktım. Hem de delicesine. Peki hayatım bu seyirde giderken ne yapabilirdim? İki türlü de hayatımda ona yer yoktu.
Annemlerin masaya gelmesiyle birkaç bir şey atıştırıp fırladım.
"Arzu bekle, ben de sizinle geliyorum."
Arkamı dönüp Açelya'nın hızlı adımlarla yanıma ulaşmasını bekledim. O benim aksime epey hızlı hareket eden biriydi. Görkem arabayı yanaştırınca arka koltuğa oturdum ve dikiz aynasından acaba ikisinin bakışlarını da görebilecek miyim diye küçük bir hesaplama yaptım. Ablam Görkem'i fena izliyordu ama Görkem oralı bile değildi. Sessiz, kısa bir yolculuk sonrasında okula varmıştık. Sınıflarımıza girdiğimizde boş olan sırama oturdum. Onu görecektim.
Sınıfta benim dışımda yakın olmadığım birkaç kişi daha vardı. Erken gelmiştim. Kulaklığımı telefonuma takıp bir Emre Aydın şarkısı açtım. Ve o geldi. Kapıdan içeri girdiğinde kırmızı gözleri ilk olarak gözlerimi buldu. Yanıma doğru gelirken attığı her adım kalbimin biraz daha ısrarla çarpmasına neden oldu. Bana bakmadan yanıma oturdu ama ben ona bakmaktan vazgeçemiyordum. Saçları dağılmış ve traş olmamıştı. Onu istiyordum, bu serseri hali beni fazlasıyla cezbetmişti. Lakin sorun şu ki bu görünüşünün asıl sebebi umursamazlıktı. Dağılmıştı. Benim gibi. Fakat benden farklı olarak onun gözlerinde nefret vardı. Hayal kırıklığı ve hüzünle perçinlenmiş saf nefret. Öfkesi iliklerinizi titretecek kadar hissedilebilirdi.
"Ay Allah'ım çıldıracağım!"
Büşra'nın sesi kulaklarımı doldururken o da beni görmüş, yanıma geliyordu. Arkasından koşturan bir adet Deniz de cabası.
"Kaan sen iyi misin?"
Bunu soran Deniz'di, öyle ki hiçbir şey bilmiyordu. Bana bakıp devam etti: "Kavga mı ettiniz?"
Büşra'ya neler olduğunu anlatmıştım ve her şeyden haberi vardı fakat o da Kaan'ın görünüşüne anlam veremiyordu. Deniz'in sorusu karşısında ne cevap vereceğimi ise bilemiyordum. Beni kurtaran her zamanki gibi Büşra olmuştu: "Şu sevgililik olayı ne zamana kadar devam edecek Deniz?"
Deniz küçük bir kahkaha atıp bize döndü: "Biz sevgili olduk da biraz."
Kulaklığımı kulağımdan çekip müziği kapattım. "Büşra bahsetti. Ruh hastası mısın?" diye sordum cılız çıkan sesimle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
ChickLit14 yaşındayken bir araba kazası geçirerek tüm bildiklerinin yalan olduğunu öğrenen Arzu şimdi 17 yaşındaydı. Evlatlık olduğunu öğrendiğinde ailesinin ondan yavaş yavaş uzaklaştığını görmüştü. Ya da kendisi mi onlardan uzaktı? Kendinden bir yaş büyük...