22. Hiç / chanbaek

82 8 8
                                    

NP: Starset / Dark On Me

Ben şimdi bas baya Chanyeol'u sevdiğimi söylemiştim. Chanyeol'da bunu duymuştu. Beynimin içinde dönen çarklar onu görmemle dönme işlemine son vermiş gözlerini şaşkınlıkla karşımda duran adama çevirmişlerdi. Lütfen dönün. Lütfen. Şuan tek ihtiyacım olan bu çünkü, elim ayağım anında buz kesilmişti. Yumruklarımı sıkarak ayakta kalmaya çalışıyordum fakat bu uzun süreli dayanmama yardımcı olmazdı. Belki de anı kurtarsam yeterdi. Ama anı kurtaracak ne kafa ne beden kalmıştı. Şuan gözlerimle gördüğüm bana şaşkınlıkla bakan adamı bu andan silmek istiyorum. O bu sahnenin başrolü haline nasıl gelmişti benim haberim olmadan? Bu hikayede böyle bir sahne olmaması gerekiyordu. Benim zamanı geldiğinde onun yüzüne karşı söylediğim sahnenin olması gerekiyordu. Başkasına onu sevdiğimi söylerken duymasını istemiyordum. Zaman kapsülünün içine binerek bu anı hiç yaşanmamış hale getirmek istiyordum.

Hala bacaklarım yerinden kıpırdamazken ikimizde donmuş şekilde birbirimize bakıyorduk. Ne o konuşuyor ne ben konuşuyordum. Galiba Dae'de gitmişti. Güneş yeni doğmuşken kapının önünde ikimizde böylece kalmaya devam ettik. Kafamın içine binlerce ihtimal, soru, düşünce üşüşürken ruhum sökülüyormuş gibi hissetmeye başlamıştım bile. Kara bulutlar tepemize gelirken güneşli günler yüzünü tamamen bize dönüyordu galiba. Şafak vakti yerini karanlığa bırakıyordu. Gökyüzünün güzelliğinden mahrum kalacağım. Bunu istemiyorum. Olamaz. Zihnim yangın alarmına basmış gibi çalışmaya başlamasıyla kurumuş dudaklarımın arasından onun ismimi fısıldadım. Son çarem onun adını söylemek gibiymiş gibi fısıldadım. Gerçekten de son çaremdi. O benim ilk ve son çaremdi.

"Uyumaya dönsem iyi olacak." Kafasını yere eğerek ensesini kaşıyıp eve geri girdi.

Ayaklarımın üzerine beton dökülmüşcesine ne ileri ne geri gidebildim. Peşinden gitmek istesem de bedenimin bunu kaldırabileceğini sanmıyorum. Büyük ihtimalle karşısında yıkılır kalırdım. Gitsem de ağzımdan isminden başka ne çıkabilirdi ne söyleyebilirdim? Nasıl açıklardım ağzımdan çıkan cümleleri? Saçlarımı iki elimin arasına alarak yere çöktüm. Yanlıştı her şey bir anda yanlış gelmeye başlamıştı.

Beni sevecek miydi?

Ön yargıları olmasa da bir erkeği sevebilecek miydi?

Benim yanımda kalacak mıydı?

Çok bağırır mıydı acaba?

Kalbimi kırar mıydı?

Şimdi konuşmadan çekip gitmesi ne demekti?

Kaynar sular gibi sorular başımdan aşağı dökülürken nasıl korunacağımı bilmiyordum. Tamamen korumasız şekilde onu sevmiştim. Kalbimi en derinine kadar düşüncesizce açmıştım. Şimdi ise onun peşinden gitmek yerine yere çökmüş düştüğüm kuyudan çıkmak için hareket etme eyleminin komutunu almayı bekliyordum. O komut gelmeyecekti galiba. Saatlerce çöktüğüm yerde kaldım içeri girmeye korkuyordum. İçeri de olabilecek olan senaryoları düşündükçe vaktimi dışarı da harcamaya çalışıyorum. Ama gelecekleri engelleme şansımız pek yoktu sadece uzak durarak zaman öldürüyorduk. Bu da korkunun tohumlarının sulanmasına ve filizlenmesine sebep oluyordu. Aslında bir an önce yüzleşmek her zaman daha iyiydi. İçinizde büyümüş korkuyu barındırmak zorunda kalmadınız. Ama ben tam tersini yapıp saatlerce yaşanacak anları ertelemiş korkunun öldürücü darbelerine hazırlıksız olan vücudumu daha çok orta yerde bırakmıştım. Şimdi yavaş yavaş, siz fark etmeden yaklaşan yılan misali etrafımı delice bir korku sarıyordu. Zihnimin demirlerini parçalayıp en ücra köşeye bile sızmayı başarıyordu. O köşelere ince iğne ucunu batırıp canımı hissettirmeden yakıyordu ama biliyorum patlayacak hale gelen kafam yüzünden canımın yandığını hissetmesem bile biliyorum. Benim ruhumda, yüreğimde, parmak uçlarıma kadar olan her yerim, hücrelerim dahi bu korkunun esiri olacak. Sizi demirlere vurmuş soyut varlığın esaretinden nasıl kurtulabilirsiniz ki? Bunun cevabını düşünemeyecek kadar onun beni terk etme korkusu kırbaçlarını bana vurmaya başlamıştı. Ellerim titrerken, tırnaklarımı kafa derime saplamaya başlamıştım. Kanatacak dereceye getirsem de bu yetmiyordu. Kesip atsam anca rahatlardım herhalde. Derin nefesler alıp korkunun kara bulutlarını tepemden biraz da olsa başka yere çekmeye çabaladım. En azından biraz güneş görürsem oturup kaldığım şu yerden kalkacak gücü bulabilirdim. Bütün gücümü kullanıp kendime gelmeye çalışırken güneşi hala göremesem bile ayağa kalkıp en azından kendimi bahçedeki masanın oraya götürmeyi başardım. Sandalyeye oturduğumda Chanyeol'un nerede olduğunu düşünmeye başladım. Odasına çıkıp eşyalarını toplamaya başlamış mıydı bile? Gidecek miydi beni bırakıp? Bunu izin veremem. Şuan sarf edecek eforum kalmasa da buna izin veremem. Benim ağzımdan çıkan onu seviyorum cümlesini açıklamam gerekiyor. Ama tek cümlem bile yokken bunu nasıl başaracağım? İç sesim onu kaybetmek istemiyorsan yapmak zorundasın Baekhyun diye fısıldadığında onun geldiğine minnettar oldum. Onun varlığına ilk defa bu kadar ihtiyaç duyuyordum.

ŞAFAK VAKTİ / chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin