"Oğuz, yeter artık." diye mırıldandım. Saat sabahın altısıydı ve Oğuz beni on defa uyandırmaya çalışmıştı. Her seferinde umursamadan geri uyumuştum. "Ben sana niye bizde kal dedim ki? Allah belamı veriyor."
"Ya kalksana!" Kolumdan tutup yataktan çekti. Uyguladığı orantısız güçle yataktan düştüm. "Deniz, iyi misin?" diyerek yanıma çöktü.
"Yastığımı ve pikemi verirsen daha iyi olurum." Yere büzüşerek sırtımı yatağa yasladığımda alnıma vurarak ayağa kalktı.
"On dakika içerisinde masada ol, kahvaltı hazırladım." Adım seslerini duydum. Ardından kapı da kapandığında ayağımla kendimi ittirerek yataktan uzaklaştım. Gerinerek bir süre yerde uzandıktan sonra ayağa kalkıp banyoya gittim.
Yüzümü yıkadım ve odama döndüm. Dolabımın karşısına geçerek bir süre kıyafetlerimi inceledim. Küçüklükten gelen bir alışkanlıktan dolayı asla kahvaltı sofrasına pijamayla oturmazdım. Nedenini çözememiştim ama sanırım okul zamanı kazandığım bir alışkanlıktı.
Çıkarttığım şort ve kırmızı tişörtü üzerime geçirdim ve odadan çıktım. Mutfağa girdiğimde masayı süzdüm. Sofra hazırladım derken bahsettiği krepti. Krep dışında masada hiçbir şey yoktu.
"Oğuz." diye seslendim camdan dışarı bakan Oğuz'a. Arkasını döndü. "Kahvaltı hazırladım demiştin, krep değil."
"Kahvaltıda krep yiyeceğiz işte." Gözlerimi devirerek içeri girdim. Buzdolabına yöneldiğimde aydınlanır gibi bana döndü. "Ha sen kahvaltılıkları diyorsun. Sen geç otur, ben çıkartırım." Omuz silkerek yerime oturdum ve onu izlemeye başladım.
Kısa sürede kahvaltılıkları masaya dizmişti ve biz kahvaltımızı etmiştik. Sofrayı topladıktan sonra ikimiz de salona, annemin dün çıkarttığı vantilatörün karşısına kurulmuştuk.
"Oğuz, ben çok sıkılıyorum." Telefondan kaldırdığı bakışlarını bana çevirdi. "Basketbol oynamaya gidelim mi? Uzun süredir oynamıyoruz." Başını salladı. "O zaman sen eve gidip üzerini değiştir, ben sahaya geçeyim. Orada buluşuruz."
***
seatired: Özlemişim oynamayı (:
374 beğenme, yorumlara kapalı
Telefonu çantanın üzerine attım ve sahanın ortasına yattım. Bir saatten fazla süredir oynuyorduk ve ben en sonunda pes etmiştim. Normal bir zamanda olsaydık ölsem de pes etmezdim ama yorgun hissettiğim için zorlamamıştım.
"Deniz, şu gelen Yankı değil mi?" Oğuz'un söyledikleriyle anında yerimde doğrulurken baktığı yöne doğru döndüm. Yankı, Koray ve tanımadığım bir çocuk bu tarafa doğru geliyordu. Üstlerine bakılırsa sahanın arkasındaki parka gelmiş gibiydiler.
"Ben eve gidiyorum." diyerek ayağa kalktım. Kenardaki çantanın üzerinden telefonumu kaldırıp çantayı omzuma astım. Oğuz'a döndüm. "Görüşürüz sonra." Arkamı döneceğim sırada belime sarılan kollarla olduğum yerde kaldım.
"Benden daha ne kadar kaçmayı planlıyorsun?"
***
Çok kötü başım ağrıyor. Yine de bir bölüm daha yazacağımı söylediğim için uyumadım ve bölüm yazdım. Bu yüzden bir-iki yorum yaparsanız çok güzel olur. Şimdiden iyi geceler!