Yere oturarak topun potaya girişini izledim. Yankı geldiğinde Oğuz, Korayların yanına gitmişti. Biz ise sahada kalmıştık. O, benimle konuşmaya çalışsa da tepki vermemiştim.
Topu almak yerine yanıma geldi. Karşıma oturdu ve yüzümü incelemeye başladı. Ben ise elimden geldiğince onunla göz göze gelmemeye çalışıyordum. Ona nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. Ondan neden süre istediğimi, hissettiklerimi nasıl anlatacaktım?
"Bir haftan çoktan doldu. Artık konuşsak diyorum." Bakışlarımı ona çevirdim. Geldiğinden beri ona ilk defa bakıyordum.
"Konuşalım konuşmasına da..." Gözlerimi kapatarak başımı arkamdaki tellere yasladım. Cidden ben nasıl söyleyecektim ki her şeyi? Benim yerime bir başkası söylese olmuyor muydu?
"Bir şey söyleyeceksin ama söyleyemiyorsun." Başımı salladım. Tepkilerimden düşüncelerimi anlayacak kadar nasıl tanımıştı beni? "Sen böyle bekledikçe ben korkuyorum. Direk söylesen her şey daha kolay olur." Derin bir nefes aldım. Yapabilirim. Yapabilirim.
"Yankı." Gözlerini gözlerime sabitlediğinde duraksadım. Sahiden yapabilir miydim? Şu an bunu söyleyebilir miydim? Yapabilirsin. "Ben seni seviyorum."
***
Hey! Evet artık sona yaklaşıyoruz. Ben sona yaklaştığı için üzülemiyorum çünkü ciddi ciddi yazdım bu kitabı ve bundan önceki 49249349373938493 (burayı okuyana benden bir paket çikolata üağfispf) denememden sonra bir şeyler yazabilmek bana iyi geldi. Her neyse. Bölüm nasıl olmuş? Ben o son cümleyi yazana kadar canımı verdim. Nasıl yazsam olaylar nasıl ilerlese diye çok düşündüm ve bu çıktı anca. Umarım beğenmişsinizdir. Gün içerisinde görüşürüz. Mutlu olun!