1

944 59 91
                                    





Karton kutunun içine elimi uzattığımda elime gelen ahşap çerçeveyle derin bir nefesi dışarı bıraktım. Çerçevede hangi fotoğraf olduğunu biliyordum ama çöpe attığıma neredeyse emindim.

Her şeyi geride bırakmak isteyerek gelmiştik belki de annemle. Lakin onun asla bırakamadığı şeyler vardı. Bu çerçevedeki fotoğraf mesela. Babam onu terk edeli iki sene olmuştu. Ama o, Japonya'da çekildiğimiz fotoğraftan hala vazgeçememişti. Annem, anılarından vazgeçemeyen biriydi. Ben de öyleydim. Ama kötü anılar için geçerli değildi. Babam ise benim kötü bir anımdı.

''Anne, bu neden burada?'' dedim sitemli bir sesle. Annem mutfaktan başını uzatarak bana baktı.

''Ney, oğlum?'' dedi. Gözlerini elimdekine çevirdiğinde dudaklarını dişlediğini fark ettim. Kaşlarımı kaldırarak merakla ona baktım. Gözlerini kaçırdı.

''Odamda duracak merak etme.'' dedi yanıma gelerek. Elimden aldı ve daha tam yerleşmediği odasına götürdü. Ona sinirlenmek istiyordum. Ama yapamıyordum. Bu hayattaki tek sebebim o iken zordu. Arkasından bakarken derin bir nefesi içime çektim. Moralimi bozmamaya çalışarak karton kutudaki kalan eşyaları çıkarmaya devam ettim. 

''Youngkyun, rica etsem markete gider misin? Henüz yiyecek bir şeyler almadım.'' dedi annem. Çoğu zaman çizgisini bozmadan konuşurdu benimle. Ne bağırır ne de çok lakayt olur. Bir şeyi isterken hep naziktir. Annemin en sevdiğim huylarından biri de buydu. 

'' Tabi anne, ne alacağım?'' dedim. Gözleriyle buzdolabını gösterdi. Bu demektir ki liste yapmış. Başımı sallayıp buzdolabının yanına gittim. Magnetle tutturulmuş listeyi alıp yanıma biraz para aldım. Ayakkabılarımı giyip evden dışarıya çıktım. Babamdan aldığım tek iyi özelliğim gözlemci bir insan olmamdı. Bu civarı az çok öğrenmiştim. 

Kore'ye alışmak benim için biraz zordu. Anne ve babam sayesinde Korece biliyordum lakin on sekiz yıl Japonya'da yaşamıştım. Annem de babam da Koreli'ydi. On yedi yıl boyunca düşünmüştüm neden Japonya'da yaşıyoruz diye. Annem ise baban yüzünden demişti ondan ayrıldıktan sonra. Sorgulamadım. 

Benim için tek kötü yanı arkadaşlarımdan uzaklaşmamdı. Ama yüz yüze görüşemesek de bir şekilde görüşebilirdik. Diğer yönden kötü anılardan kurtulmuştum. Öncelikle babamın ailesinden tabi. Ne kadar babam bizi terk etmiş olsa da ailesi terk edememişti. Biz de annemle böyle bir karar vermiştik. İyi bir karar mı verdik zamanla onu da görecektik.

Hızlı adımlarla karşıdan karşıya geçtim. Dün burada kaybolmuştum. Sıkıntıyla ofladım. Gözlerimle marketi ararken sağ bacağıma değen bir şeyle sıçradım. Kafamı aşağı çevirdiğimde gördüğüm şeyle yüzümdeki kaslar gevşedi. 

''Korkma, zararsız.'' dedi ilahi gibi bir ses. Başımı o sese çevirdim. Karşımdaki de tanrıydı sanırım. Eşsiz bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Yutkundum. Sarı saçları gözünün önüne gelmiş, karmakarışıktı. Fakat bu onu fazla çekici göstermişti. Buna ilk görüşte aşk mı ne dersiniz bilmem de çarpıldığım kesindi. 

''K-Korkmuyorum. Bir anda irkildim. '' dedim. Kekeledim. Aptalım. Yere eğilip yanımdaki kahverengi tüylü köpeği sevmeye başladım. Sevimliydi, en az sahibi kadar. 

''Adı ne acaba bayım?'' dedim. Ona baktım. Tekrar gülümsedi. Beyefendi yeter, ölüyoruz burada. 

''Yoo Taeyang.'' dedi. Duraksadım.

''Ne?'' dedim. Bir köpeğe neden böyle bir isim verilir? 

''Adımı sormadınız mı?'' dedi. Minik bir kıkırtı bıraktım. Uğraşmadan ismini öğrendim resmen.

what a beautiful teacher! || hwitaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin