Dom ve Basarkar bu umutlu yolculuğun daha çok başlarındaydılar. Beyaz topraklara doğru aldıkları amansız yolculuğu suskun bir şekilde sürdürüyordular. Dom sürekli merak içindeydi. Aklında bu macera bittikten sonra Oryankisite tekrar gitme hayali vardı. Basarkar'ın tek derdi ise Orta Dünya idi. Suskunluğunu bozan Dom Basarkara dönerek:
-Bu serüvenin şimdiki rotasını öğrenmek istiyorum bay Basarkar.
Basarkar alışkanlık edinmiş gibiydi Dom'un sürekli merak dolu sorularını duymaya. Aslında soru sorulmasını pek sevmezdi. Mamafih(ancak) bu genç adamın yola devam edebilmesi için önemli idi:
-Beyaz topraklar delikanlı.
Dom geri çekilmiş şekil de bir sendelendi. "Beyaz topraklar" diye tekrarlamıştı Dom.
-Buranın tehlikesi nedir peki?
Basarkar Dom'un herşeyi basitleştirmesinden, tehlikesi yokmuş gibi sormasından yakınarak Dom'a karşı ani bir çıkış yapmıştı:
-Bu macerayı bir daha basitleştirmeye çalışırsan evlat, seni bizzat kurbağaya çeviririm.
Dom ciddi anlamda Basarkar'ı böyle görmemişti. Defalarca Basarkar tarafından uyarılmasına rağmen Dom, bunu sürekli yapıyordu. Basarkar'ın öfkesindeki bu asıl neden,onun bu maceradan başarılı çıkıp Orta Dünya'yı hayal ettiği gibi yaşanmasını istemesindendi. Dom'un bu ölümden korkmayışı Basarkar'ı endişelendiriyordu:
-Bana bak genç adam! Biliyorum ölümden korkmuyorsun, fakat artık korkmalısın! Bilakis Orta Dünya'yı hayal ettiğin gibi yaşamadan göçüp gidersin! Genç hanım Elçe ile evlenme,mutlu olma hayallerini de unutma! Bunları gerçekten istiyorsan, kalp senden çıkana kadar, Ardıç Ağacına teslim edilene kadar, olayın ciddiyetini daha fazla kavra, asla ama asla basitleştirme!
Dom yüzünü yere eğmişti. Durumun vahim olduğunu biliyordu, fakat bunu hep Orta Dünya için düşünüyordu. Duruma bu yönden hiç bakmamıştı. Ve gözlerini yukarı dikerek hayallerini düşünmüştü, artık ölüm korkusu Dom'u sarmıştı. Görevini daha ehemmiyetli veçhile(şekilde) sürdürecekti.
Basarkar Dom'un hallerinden bunu sezmişti. Bu durum da Basarkar'ı bî nebze rahatlatmıştı.
Dom Basarkar'a dönerek:
-Durumu böyle değerlendirmemiştim bay Basarkar. Şimdi düşününce, hayallerimin ve Elçe'nin benim için ne denli önemli olduğunu anladım. Bunu yüzüme vurduğun için sana minnettarım bay Basarkar.
Basarkar kafasını yukarı kaldırıp Dom'u süzdükten sonra söze girmişti:
-Hım... evet genç adam. Artık daha net değerlendiriyorsun ve görüyorsun. Ardıç Kalbi bizim için şuan en elzem bir durum halindedir. Ve delikanlı bu görevi başarılı bir şekilde tamamlayıp Orta Dünya'yı güven altına alana kadar da öyle olacak. Unutma, Orta Dünya güven altına alındığında bizde güvende olacağız ve herkes hayallerini yaşayabilecek!
Uzun konuşmalar, yürüyüşler onları Süt Gölü başlangıçına ulaştırmıştı. Ucu bucağı gözükmeyen bir göldü. Süt adını bulunduğu konum ve renginden alıyordu.
-Buranın görünüşü beni korkutuyor Basarkar.
Basarkar Dom'un bu halini görünce küçük çaplı şaşkınlık geçirsede, hoşuna gitmişti.
-Korkutmalı da delikanlı. Böyle güzel göründüğüne bakma. Gölün üstündeki patikada yürüyeceğiz, kendine hakim ol, iradeni koru. Göl seni kendine çekecektir, yapmak istemediğin şeyleri yaptırmaya çalışacaktır, aklınla oynayacaktır. Süt Gölünden asla bir şey içmeyeceksin.
-Peki içersem?
Basarkar yükselmişti:
-O zaman delikanlı, seni kurtaramayacağım kadar çabuk ölebilirsin. Buna da "lahza" diyoruz.
-Lahza derken bay büyücü?
-Bir bakışlık zaman genç adam.
Dom titrek bir hal almıştı. Son konuşmalar Dom'u etkilemişti.
-Korku iyidir genç adam, en olmadık zamanlarda doğru karar verebilmeni sağlar, hayatta kalma şansını arttırabilir.
Dom "umarım" der gibi bakış attıktan sonra Basarkar tekrar söz açtı:
-Atlar buradan sonra bizimle değil evlat. Bundan sonra ayaklarımızı kullanacağız. Bu patikada atlarla ilerlemek mümkün değildir.
Atları burada saldıktan sonra gölde tek yol bulunan üstündeki bu patikada yürümeye başlamışlardı. Göl Dom'u etkilemeye daha on beş, yirmi adım atalı olmadan başlamıştı. Dom'un gözleri sararıyordu, gözlerinden durduk yere yaşlar akıyordu, etrafında üstüne gelen yaratıklar görüyordu, onu çekiştiren bir başka yaratıklar da görüyordu. Durduk yere sağa sola vurmaya çalışıyordu. Basarkar Dom'a bir iki adımlık mesafedeydi. Dom bir vakit sonra patikada sallanmaya başlamıştı. Aç olmamasına rağmen "açıktım" diyip duruyordu. Her göle baktığında ona bakan, seslenen yüzlere rast geliyordu. Bunlara inanmamak için kafasını silkeliyordu. Dom'un hali ciddi bir hal almaya başlamişken Basarkar:
-İradeni koru genç adam. Burayı ancak sağlam irade ile geçebiliriz. Bunu yapmak zorundayız!
Yürümeye devam edip durdular. Dom durduk yere üstüne aniden atlayan iri,beyaz,keskin dişli,pençeli bir balık görmüştü ve korkudan tam göle düşerken Basarkar onu asasıyla tutmuştu:
-Bunların hepsi bilinç oyunu evlat, daha dikkatli olmalısın.
Dom neredeyse, ölüm kokan göle düşüyordu. Süt Gölündeki patikayı yarılamışlardı. Basarkar da Gölden yavaş yavaş etkileniyordu ki arayı fazlasıyla açmıştı. Dom gözlerini ovalıyordu, karnının zili kulaklarını kemiriyordu. Daha fazla dayanamadan bağırarak:
-Daha fazla dayanamayacağım, güzel süt, besleyici süt bana direnç ver!
Diyerek dizleri üstüne çökmüştü, kafasını tam Gölden içecekken, hışımla koşan Basarkar Dom'u engellemişti. Dom utanarak:
-Özü.. özür dilerim Basarkar.
Basarkar sinirlenmemişti çünkü o da etkilenmişti. Dom'un bağırması sonucunda kendine gelmişti ki Dom'u kurtarmıştı.
Yola daha ayık bir kafa ile devam etmiştiler. Yolun sonuna doğru yaklaşmaya yakın, Dom'un gözleri iyice sulanmıştı. Ayaklarına baktığında attığı adımların ileriye değil de geriye gittiğini görüyordu. Basarkar patikayı bitirmişti ve Dom'u bekliyordu. Dom bitime beş adım kala olduğu yerde aniden durmuştu. Sarhoş gibi olan Dom, Basarkar'a bakıyordu. Basarkar Dom'a "Hadi hadi" diye bağırıyordu. Dom gözlerini geriyor ve kaşlarını kaldırıyordu. Eli çantasındaki Ardıç kalbine doğru gitmiş ve Kalbi tutmuştu. Gölden yaşlı,çirkin suratlar görüyordu. O suratlar Dom'a: "Ardıç Ağaç Kalbini bize ver, ver!" Diye sesler duyuyordu.Basarkar Dom'a öyle bir bakıyordu ki, sanki herşey burada bitecekmiş gibi idi. Dom Kalbe dokunduğunda aniden toparlanmış ve Basarkar'a doğru koşmuştu. Ve Basarkar'ın kollarında kalmıştı:
-Aferin evlat başardın!
Dom nefes nefese idi. Beyaz topraklarda yürümeye başlamıştılar. Dom artık beyaz olan bir şeyler görmek istemiyorduki birden yere yığılmıştı. Gücü bitmişti, erzak olarak sadece Oryankisitten aldığı kımız kalmıştı. Son kımızı da tüketen Dom, bununla birlikte erzaksız kalmıştı. Kımızı içtikten sonra canlanan Dom tekrar yola koyulmuştu.
-Erzağımız bitti bay Basarkar.
-Evet öyle delikanlı, bu saatten sonra daha dikkatli olmalı ve enerjimizi ona göre kullanmalıyız.
(Erzağı en az tüketen hep Basarkar idi. Basarkar yaşlı olması yanı sıra, on genç adamdan daha güçlü ve dirençli idi. Yol boyunca Dom her erzağı tükettiğinde, Basarkar az yer yahut hiç yemezdi. Hiç yemediği zamanlar da Dom yemesi için Basarkar'a ısrar ederdi, fakat buna karşın Basarkar'dan aldığı cevap hep "Senin için çok daha önemli beni düşünmen gerekmez evlat" tı.)
Dom bunun nasıl olacağını düşünsede çareleri yoktu. Yola devam etmişlerdi. Dom beyaz gördükçe tiksiniyordu. Belki de bu tiksinti buradan çıktıktan sonra bitecekti. Yolun sonuna yaklaştıkça beyaz topraklar azalıyordu. Dom'un tiksintiside öyle idi. Belli bir süre daha yürüdükten sonra beyaz topraklardan çıkmıştılar. Tam olarak temiz olmasada anlık gelen bir serin rüzgarın tenine vurmasını sevmişti. Saçma gülücüklerle etrafına bakmış idi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ardıç Ağacı (TAMAMLANDI) Wattys2019
FantasyOrta Dünya'yı tekrar keşfetmeye ne dersin? Sürükleyici bir maceranın içinde kaybolacaksın. Ben yazarken heyecanlanıyor ve yaşıyorum. Sende okurken heyecanlanacak ve yaşayacaksın arkadaşım. Orta Dünyadaki bu macera dolu serüvende kahramanımızın yan...