~Dukdanat~ ( Kurt Sofrası )

95 10 4
                                    

Genç Dom ardıç kalbinin berraklığına mı yahut fevkaladeliğine mi şaşakalacaktı bilmiyordu. Hatta koskoca ejderhanın küçülüp bir yumurta haline döndüğüne mi?
Genç yaşında atıldığı bu macera Dom'un hayatı için çok fazlaydı. Fakat, Dom bunların üstünden gelmeyi başarıyordu. Kien ve Kwun'la devam ettirdiği bu loş serüven tehlikeleri de ardından getiriyordu. Dom, bu iki kadim varlığa en az Basarkar kadar güveniyordu. Kien'in bazı hareketlerine anlam veremesede onu çok sevmişti. Aklında sürekli:
-Bu macera bittikten sonra acaba Basarkar, Kien ve Kwun'la tekrar görüşebilecek miyim ?
Gibi sorular dolanıyordu. Sormak istesede soramıyor, utanıyordu. Onun gibi basit biri kıral adayı iki varlığa nasıl derdi: "Hey! Maceradan sonra görüşecek miyiz?" O, hayır, diyemezdi. Belki de dese daha kolay olurdu. Fakat kim bilebilir. Kwun söze girmişti:
-Evet genç adamlar, az ilerisi Dukdanat sınırı, burada biraz dinlenelim. Daha sonrasında Dukdanat'a gireceğiz, tehlikeler de baş göstermeye başlar artık.
Genç adamlar kısmında Kien kötü bir bakış atmıştı Kwun'a, fakat kimin umurunda. Dom dinlenmeyi duyunca sevinmişti. Bu hızlı ve güzel atlar yorulmak ne bilmesede, Dom otura otura at üstünde yorulmuştu. Çok iştahlı bir şekilde sofrayı süpüren Kien, ona bakan gözleri görmüştü:
-Ha! Ne var ne bakıyorsunuz öyle yeni doğmuş cüce yavrusu gibi. Ha! Öylece beklerseniz yolun devamını aç geçirirsiniz!
Hadi yiyin!
Dom elinde somon arası peksimetle Kien'e bakıp güzel bir gülüş atmıştı. Kwun ise Kien'e diyecek bir lakırdı bulamıyordu. Kien aniden sofrada kalan son tavuğu almış tam ağzına tıkayacakken Dom'a dönmüştü:
-Şey, al evlat sen ye, senin daha çok ihtiyacın olacak.
-Hayır efendi Kien, doydum ben.
-Sana al diyorum! Bu seni şanslı kişi yapar. Hadi!
Dom ne demek istediğini anlamamıştı. Elinden tavuğu aldığı gibi mideye indirmeye başladı. Hoş, daha demin toktu oysa ki. Kwun:
-Çok doymuşsunuz bay Dom. Bu arada o tavuğu Kien'in midesine gitmeden elinden alabildiğin için cidden şanslısın.
Kien ve Kwun gülüşmüştü. Dom anlamamıştı, fakat o da gülmüştü.
Kien sofrada bir kırıntı bile bırakmayan, hele ki elindeki bir kırıntıyı dahi vermeyen biriydi. Ama o Dom'un kim olduğunu bildiği için ona vermekten kaçınmamıştı. İyice doyduktan sonra toparlanmıştılar. Atlar hazırdı. Ve tekrar yola koyuldular. Dom meraklı sorularını ortaya atmaya başlamıştı:
-Özür diliyorum fakat, gideceğimiz yeri biraz anlatabilir misiniz?
Kien, Dom sorduğu gibi atılmıştı:
-Ölümün bile gitmeye çekindiği topraklara doğru gidiyoruz genç adam.
Dom, Kien'in bu ürkütücü ses tonunu sevmemişti. Biraz daha ilerlediklerinde Dom:
-Affedersin efendi Kien ama, tam olarak anlamadım!
Kien, anlatmak istemiyor gibi bir havaya bürünmüştü, gerçekten de anlatmak istemiyordu. Fakat Kwun:
-Kien anlatmak istemiyor. Onun kurtlara karşı alerjisi var efendi Dom.
(Kien yüz çemkirmişti.) Gittiğimiz yer Dukdanat Kurt Sofrası.
Dom gözlerini iyice açmıştı.
-Kurt sofrası mı? Nasıl yani yem mi olacağım?!
-Hayır efendi Dom, eğer ki sen yem olursan, Basarkar da bizi yem yapar! Seni buradan güvenli bir şekilde geçireceğiz.
Kien ve Kwun aniden birbirlerine bakıp gülmüştüler. Tabî onlara "yem olmak" cümlesi komik kaçmıştı. Dom hiç rahatlamışa benzemiyordu. Sessiz bir hâl alan Dom, aniden sessizliğini bozmuştu:
-Sevmedim bu işi!
Kien ve Kwun birbirlerine baktıklarından hemen sonra Dom'a:
-Neler dönüyor kafanda genç adam!
-Bakın! Od topraklarından beri bir yalan dönüyor ortada, bunu hissedebiliyorum, fakat neden hâlâ sürdürülüyor anlamıyorum!
Kwun:
-...
Kien:
-Aslında, haklı olabilirsin genç adam.
Kwun, sert bir biçimde:
-Hangi konuda haklı şişko!
-Bana bir daha şişko de de baltamı vücudunu ikiye ayırmak için kullanayım!
-Heyhat! Denesene! Şişko!
Kien atından atlamıştı. Dom ise neler olduğunu çözmeye çalışırken, Kwun'da atından inmişti. Durumun ciddiyetini farkına varan Dom, iç savaş gibi bir vakayı önlemek için ortalarına dalmıştı:
-Hop, hop, hop... Tamam sakin olun, unutmayın bir maceradayız ve çok önemli birşeyi muhafaza ediyoruz. Şimdi kendi içimizde anlamsız bir kavgaya tutuşursak başarısız oluruz. Ha!
Kien baltasını sırtına koymuştu, Kwun da yayını indirmiş, elinin arasında tuttuğu kılıcını da kınına sokmuştu. Tekrar atlara binmiş, yola koyulmuştular. Dom ise neye sitem ettiğini unutmuştu. Hoş ya! Kwun'ın amacıda buydu. Kwun, Kien'in anlık boş duygusulaşmasını fark ettiği gibi böyle bir oyun oynamıştı. Çünkü, Kien Dom'a birşeyler söyleyecek duruma geldiğini anlıyordu. Uzun yol alışları onları Dukdanat'a getirmişti. Kwun:
-Atları burada bırakacağız, eğer atlarla ilerlemeye çalışırsak çok çabuk fark ediliriz.
Bora atlarını uğurlamıştılar. Atlar çok kısa bir süre işinde gözlerden kaybolmuştu. Kien:
-Bu kurtlar sıradan ork kurtları gibi değil genç adam. İridirler ve kördürler.
Dom:
-O zaman kolay olur ilerlememiz, öyle değil mi?
Kien ve Kwun Dom'a karşı ciddi tavır almıştılar. Basarkar'ın Kwun ve Kien'e gizlice söylediği söz akıllarına gelmişti: "Bazen genç adam vakaları hafife alıyor, buna dikkat edin!" Kwun:
-Evet, körler fakat, koku alma ve işitme duyuları çok ama çok iyidir. Sadece ayak seslerinden bile senin ne olduğunu anlayabilecek kadar...
Dom, ahmaklık ettiğini anlamış, özür diler gibi dudak büzüp, bakışlarını kaçırmıştı.
Kien:
-Neyse, artık başlayalım!
Dukdanat'a ilk adımlarını atmıştılar, attıkları gibi hızlı ilerleyişlerini saklanarak süslendiriyordular. Taşların arkasından, ağaçların arkasından gidiyorlar ve gördükleri oyuklara giriyordular. Toprak sessizliği ve bir o kadar da rüzgar hızı vardı üstlerinde. Konuşmuyordular, tek yaptıkları ilerleyişti. Burada tek bir kör kurta rastlamak, bir kurt tarafından fark edilmek onlar için bu ilerleyişi meşakkatli yapacaktı. Bir kurt uluması ile Dukdanattaki bütün kurtları peşlerine düşürecektiki, bu durumda bu onları kurt sofrasına meze yapacaktı.
İlerleyişleri yavaşlamıştı. Kör kurtların sayısı artmıştı. Artık duraksaya duraksaya gidiyordular. Çok uzak mesafeden kör kurt gördükleri an duruyor o gidene kadar bekliyordular. Bu bekleyişler o kadar uzunduki, gündüzü akşam, akşamı gece ediyordu. Fakat beklemek kurtların peşlerine düşmesinden daha az tehlike arz ediyordu. Burada tam altı gün geçirmişlerdi. Dom bitap düşmüştü. Yolarda sersemleyen Dom'u, Kien ve Kwun değişmeli olarak sırtlarında taşıyordular. Şans! Yol üstünde üç tane kör kurt vardı. Ve zaman yoktu. Kien:
-Bekleyemeyiz, buna zaman yok.
Kwun:
-Haklısın dostum.
Dom:
-Peki, ne öneriyorsunuz?
Kien:
-Eğer, direk olarak saldırırsak ulumazlar ve onlarda bize saldırmak zorunda kalırlar. Bizde kafalarını ezeriz, yani... Ezmek zorundayız. Tabî zaman kaybetmek istemiyorsak!
Kwun:
-Tehlikeli durumlarda kafan bayağı çalışıyor dostum, senden mantıklı sözcükler duymak ne hoş.
Kwun gülerek söylesede, Kien somurtkandı. Beklemeyi kesmiştiler.
Kör kurtların üstlerine yavaşça yaklaşıp sonra saldırıya geçmiştiler. Saldırıyı fark eden kurtlar beklemeksizin hareketlenmiştiler. Çetin bir dövüş başlamıştı. Dom ve Kwun tek bir kurtla dövüşürlerken, Kien birisinin kafasını çoktan ikiye ayırmış ve diğeriyle tutuşmaya başlamıştı. Dom ve Kwun kendi paylarına düşen kurtu indirdikten sonra Kien'e bakmıştılar, fakat ne görsünler! Kien iki kurtu üst üste koymuş, üstlerine oturmuş piposunu içiyordu. Ve onlara dönerek:
-Böyle durumlarda beni çok bekletmeyi kesseniz iyi olur.
Demişti. Tekrar hızlıca yol almaya başlamıştılar. Dukdanat'ın sınırına çok kalmamıştı. Her yer kör kurt kaynıyordu. Dom anlık boşluğuna gelip gayri ihtiyari hâlde kuru bir dala basmıştı ve o dal kör kurtların onları fark etmesine neden olmuştu. Dom, özür dilemeye yeltenemeden Kwun: "Koşun!" Diye bağırmıştı. Kuru dal sesinden sadece bir dakika sonra kör kurtlardan öyle bir ulumalar kopmuştu ki, Dukdanat inlemişti. Sınıra doğru öyle bir koşuyordular ki, sanki bora atlarının üstündeymiş gibiydiler. Fakat kör kurtlar, bir nevi hilâl şeklinde onlara doğru yaklaşıyordu. Çok az olsa da yetişen kurtlar oluyordu ve yetişen kurtlar için durup dövüşüyor, öldürüyor sonra da tekrar hızlıca koşuyordular. Sınıra sadece yüz elli adım gibi bir mesafe kalmıştı belki de, fakat otuzdan fazla kör kurt kırk-kırkbeş adım uzaklarındaydı. Kien, aniden düşünmüştü. Gunedahlı Dom'u ve orta dünyanın kaderini... Durmuştu. Kwun ve Dom, Kien'in durduğunu fark edip durmuştular. Kwun ve Dom aynı anda:
-Neler oluyor? Neden duruyorsun? Az kaldı hadi koşmaya devam et!
Kien içinse bu sözler boştu. Gunedah'a minnetini ne ırkı ne de kendi ödeyememişti. Çünkü böyle bir fırsattan yoksun kalmıştı. Şimdi ise o fırsat tam önündeydi. Kwun ve Dom'un gözleri içine bakarak:
-Asla yetişemeyiz, hızlıca geliyorlar, ben onları oyalayacağım sizde gidin orta dünyayı kurtarın. Kral Dom! Sen soylu birisin, asla kendini basit görme! Ve dostum Kwun, bırak da minnetimi hem ırkım hem de kendi adıma ödeyeyim. Şimdi koşun! Hadi! Dostlarım...
Kwun'ın gözünden kristal bir damla yaş düştükten sonra Kwun:
-Hadi, devam edelim!
Demişti. Dom, Kien'in sözlerine anlam verememişti, içinde öyle bir hüzün ve meraklı sorular oluşmuştu ki, geri dönmek istemişti. Tam duracağı sırada Kwun, Dom'u itmişti. Arkada kalan Kien, otuz kurdun on dokuzunu öldürmüştü. Kalan kurtlar yaralı bir şekilde kalmıştılar. Kien'den korkmuş, öylede duruyordular. Ve aniden uluyup, diğerlerinin gelmelerini bekliyordular. Kien, kurtların ulumasını aldırış etmeden koşan dostlarına bakıyordu. Onları güvenli bir şekilde Dukdanat'dan çıktıklarını görünce gülmüştü. Kendi kendine: "Git, Kıral Dom, orta dünyayı ve Gunedah'ı eski parlak günlerine döndür!" Demişti ve elindeki kanlı baltasını yere bırakmıştı. Gülüyordu, mutluydu. Arkasından gelen kör kurt ordusunun tozları arasında kaybolmuştu. Kien, bu serüvene en anlamlı şekilde veda etmişti.
Bu tehlikeli yolculuğa artık Kwun ve Dom devam edeceklerdi. Kien'in ölümü onların az olan motivesini ve neşesini süpürmüştü. Mahzun bir şekilde yürüyorlardı. Ağızlarını bıçak dahi açmıyordu. Kwun, can dostunun cesaretini kutluyordu fakat, daha ondan ayrılalı bir saat olmasına rağmen gönlü boğuluyordu.
Kien, Dom'a "Kıral Dom" diyerek veda etmişti. Peki bu ne idi? Aklına öyle takılıyorduki Kien'in son sözü, üzülmeden ve düşünmeden edemiyordu. Yürüdükleri zaman boyunca ara ara Kwun'ın yüzüne bakıyordu. Gözleri hüzünden kırmızı kesilmişti. O güzel yüzünden eser yoktu. İkisi de içlerini çekiyordu. Kwun'ın aklından: "Zamanı geri alabilseydik senin yerinde ben olurdum." Diye geçiyordu. Fakat onların hayal ettiği gibi olmadı sonları. İkisi de aynı yerde, aynı zamanda savaşarak beraber ölecektiler. Ne yazık! Hayalleri istedikleri gibi olmadı. Eğer ki Dom olmasaydı kesinlikle hayallerine kavuşurdular. Arkada Dom'a eşlik edecek biri kalmalıydı. Kwun için bu durum üzüntülü olsada biliyorki Kien bunun için mutluydu, minnetini ödemişti, sadakati ölçülemezdi. Kwun'ın tek tesellisi de bu idi. Uzun yürüyüşlerinin ardından sessizliği Dom bozmuştu:
-Nasıl hissediyorsun Kwun?
Kwun, Dom'un yüzüne sorunun saçma olduğunu anlaması için baktıktan sonra:
-Vücudumda; bir gözümün, bir kolumun, bir bacağımın olmadığı gibi, eksik hissediyorum efendi Dom. Peki sen?
Dom başını öne eğmişti:
-Yorgun, hüzünlü... Ve birde, şey, bir dostunu kaybeden elf gibi hissediyorum.
Dom'un neyi kast ettiğini anlamıştı Kwun:
-Yasımızı da tutacağız, hüzününüzü de yaşayacağız ve yorgunluğumuzu da dindireceğiz. Şu an için, Kien için bu serüveni muvaffak etmemiz gerekiyor. Kien'in boşuna kendini feda etmesine gönlüm razı olmaz.
-Elbette, benimde razı olamaz. Kwun, eğer sana soru sormama izin verirsen...
Kwun, daha Dom'un cümlesini tamamlamasına izin vermeden:
-Tabî sorabilirsin.
-Şey, Kıral Dom nereden çıktı? Niçin bana böyle bir veda etti?
Kwun bu soruyu bekliyordu:
Kien kısa zamanda seni çok sevdi. Ve senin kendini aciz ve soylu hissetmediğini anladığı içinde böyle bir veda etti. Hem onun için Basarkar için hem de benim için değerlisin efendi Dom. Kalkıştığın bu iş herkesin harcı değil, bu yüzden seni soylu biri olarak addediyoruz.
Dom için yeterli bir cevaptı fakat, hâlâ birşeylerin ondan gizlendiğini seziyordu. Başka bir soru sormamıştı. Yola devam ediyordular. Dom ve Kwun için bilhassa Dom için bu yolculuk daha da anlam kazanmıştı. Yolculuklarına istikrarlı, sebatlı ve emin adımlarla gidiyor olacaklardı. Bunu Kien için yapacaklardı. Kwun, Dom'un moralinin düştüğünü anladığı an: "Kien için!" Diyip kendini ve Dom'u toparlıyordu. Bu yol boyunca da devam ediyordu.

"Cüce Kien için!"

Ardıç Ağacı (TAMAMLANDI) Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin