Chapter 13

6.7K 579 1.9K
                                    

Telefon çaldığında Harry nerede olduğunu da ne yaptığını da bilmiyordu. Kendisini uyandıran şeyin ne olduğunu algılamaya çalışırken bir yandan sesi nasıl keseceğini düşünüyordu. Uyandığı ilk 10 saniye genelde beyni çalışmazdı.

Sonunda sesin sehpanın üzerindeki telefonundan geldiğini anladı. Eli biraz sehpanın üzerinde gezindi ve almayı başardı. Sesini kesmek için düğmelere rastgele basarken ekrandaki yazıyı okumaya çalıştı.

Saat 11 olmuştu ve alarmı çalıyordu. Dersi öğleden sonra başlayacağı için alarmını geç saate kurmuştu. O ana kadar da deliksiz uyumuştu. Telefon yere düşüp sessizliğe gömülünce Harry iki eliyle gözlerini ovuşturdu.

Yine salonda olduğunu gördü. Saçlarının arasında Louis'nin bir eli, yanağında da diğer eli duruyordu. Hala onun dizine uzanmış haldeydi. Üzerine Louis'ye ait olduğunu bildiği gri bir hırka örtülmüştü.

Kuzeninin dizine bir öpücük bırakıp doğruldu. Louis'nin elleri onun başından kayıp iki yana düştü. Harry onun uyumaya devam etmesini ve saatlerce o güzelliği izleyebilmeyi çok isterdi ama Louis'nin ders saatlerini bilmiyordu. Bir şekilde uyandırmak zorundaydı.

"Louis" diye seslendi onun kulağına doğru. Louis rahatsızca yerinde kıpırdandı. Harry içindeki isteğe karşı koyamadan onun alnına düşen perçemini geriye ittirme bahanesiyle saçlarına dokundu. "Lou, uyanman lazım. Üşümüşsün. Ayrıca okula gitmemiz gerekiyor."

Ses çıkartmasa da uykusu açılmaya başlıyordu. Harry onun nefes alışverişlerinin ne anlama geldiğini ezbere biliyordu artık.

"Kalk hadi." dedi onun mavi gözlerini görmek için sabırsızlanarak. Louis seslice ofladı, gözlerini kırpıştırarak ona baktı. "Biz niye buradayız?" diye sordu yeni uyandığı için boğuk çıkan bir sesle.

Harry kıkırdayarak elini onun başından çekti. "Bilmem ki. Tembel pandanın biri gece beni yatağıma taşıyacağını söylemişti ama üşenmiş."

Louis de onunla birlikte güldü ve uykulu bir şekilde başını onun omzuna bıraktı. "Bak yine tembel panda diyorsun, ısırırım!" diye tehdit etti. Konuşurken dudakları Harry'nin boynuna değiyordu. "Sen beni ısırırsan ben de senin dizini gıdıklarım." dedi Harry ayağa kalkarken.

Louis gülerek kalktı ve banyoya doğru yürüdü. "Harry!" diye seslendi kapıyı kapatmadan önce. Harry başını ona çevirip konuşmasını bekledi. "Ben uyurken dizimi öptüğünde gıdıklanmadım. Bunu yapmaya devam edebilirsin."

Harry'nin yüzünde donup kalan şaşkın ifadeyi keyifle izledikten sonra banyoya girip kapıyı kapattı. Harry onun bunu hissedeceğini hiç düşünmemişti ve şimdi utancından yerin dibine girmek istiyordu.

Acaba daha önce uykusundayken onun yanağını okşadığında, elini tuttuğunda ya da saçlarını öptüğünde, Louis bunu da hissetmiş miydi?

Harry şimdi gerçekten utançtan ölüyordu.

Kırmızının her tonunu barındıran bir suratla mutfağa gitti. Louis için çay hazırlamaya başladı. Sabahları yeşil çay içmeyi sevdiğini biliyordu. Kendisi daha çok kahve severdi ama Louis ile birlikte çay içmeyi dünyanın en güzel kahvelerine tercih ederdi.

Çayın demlenmesini beklerken birkaç tane patates çıkarttı ve soymaya başladı. Elleri bunları yapmaya o kadar alışmıştı ki, kırk yıldır yemek yapıyor gibi hızlıydı.

Patatesleri soydu, yıkadı ve doğradı. Sonra dolabın içinden fritözü çıkartıp fişe taktı. Fritözdeki yağ ısınana kadar aceleyle buzdolabını açtı. Birkaç gün önceden kalan yarım paket sosisi de çıkartıp doğradığı patateslerin yanına bıraktı.

TRY NOT TO GET MARRIEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin