Harry, elinde dizüstü bilgisayarıyla mutfağa gitti. Günlerden cumartesiydi. Yoğurtlu cumartesi.
Harry, Michael, Calum, Luke ve Ashton; her cumartesi günü buluşup yoğurt yiyerek sohbet etmeyi gelenek haline getirmişlerdi. Ama şimdi Harry başka bir ülkedeydi, diğer dördü buluşmuş, skype aracılığıyla Harry ile görüntülü konuşuyorlardı.
Harry bilgisayarını mutfak masasına koyup buzdolabına yönelirken Luke "Sanırım ayrılacaklar. Linda çocuğu aldırmak istemiyor ama Albert da çocuk istemiyor." dedi. Üniversitede tanıştığı arkadaşlarının dedikodusunu yapıyordu.
"Hep öyle olur zaten." dedi Calum. "Olan çocuklara oluyor. Gerçi ben Linda'nın o çocuğu aldıracağını hiç sanmıyorum."
Harry elinde meyveli yoğurtla sandalyeye oturdu. "Hey Mike, senin annen de hamile. Hadi biraz da sen yorum yap." dedi neşeyle. Çocuklar gülerken Michael surat astı. "Bu yaşta hala çocuk istediklerine inanamıyorum. Ne ara oldu anlamadım ki. Kardeş istemiyorum ben!"
Harry kıkırdarken Louis aniden mutfağa geldi. Onun arkasına geçip buzdolabının önünde durdu. Louis'nin geldiğini görünce, Harry ile birlikte diğerleri de konuşmayı bıraktı.
Louis dolaba magnetlerle tutturdukları faturaları aldı. Harry dirseklerini masaya yasladı, yüzünü avuçlarının içine yerleştirdi ve onu izledi.
"Ben faturalar için bankaya gideceğim. Gelirken almamı istediğin bir şey var mı?" diye sordu Louis ona dönerek. Harry elindeki yoğurt kabını havaya kaldırdı. "Ne ara bitti bilmiyorum ama bu son yoğurdum. Yoğurt alırsan sevinirim."
"Ya, dün gece kalkıp iki tane yedim ben, ondan bitmiştir. Ama aklımda, alacağım. Yemek olarak ne yapacaksın?"
Harry "Daha karar vermedim, istediğin özel bir şey var mı?" diye sordu. Louis ona doğru eğildi, masaya yaslandı. "Lazanya yapabilir misin? Yani seni yormayacaksa?"
"Yaparım tabi." dedi Harry. "Ama bana lazanya yaprağı, bezelye ve taze fesleğen alman gerekiyor."
Kendisinin -ve tabi ki Louis'nin de- en sevdiği yemek lazanyaydı. Bu onların binlerce ortak noktalarından biriydi.
Louis şirince gülümseyerek tekrar doğruldu. "Tamam o zaman, harika." dedi ve neredeyse uçarak mutfaktan çıktı. Harry ise yarım dakika boyunca onun arkasından baktı.
"Iyyy!" diye bağırdı Luke. "Az önce resmen annemle babamı izledim." Ashton şaşkınca Luke'a baktı. "Aman Tanrım! Gerçekten! Bugün bu konuşmanın aynısını yaptıklarına yemin edebilirim!"
Harry bakışlarını tekrar arkadaşlarına yönlendirdi. "Ben şimdi şey yaptım gibi..." dedi. Başını uzatarak Louis'nin evde olup olmadığını kontrol etti. "Ben galiba hala bunu seviyorum ya."
Beklediğinin aksine, arkadaşları hiç tepki vermedi.
"Ee, bu yeni haber değil ki." dedi Calum. "Biz bunun farkındaydık. Sen Louis'den haber ver. O ne durumda?"
Harry iç çekti. "Bilmiyorum. Onu okumak çok zor. Bazen benimle hiç konuşmuyor. Bazen de gelip derslerimin nasıl olduğunu filan soruyor."
Michael "Dengesiz geldi dengesiz gidiyor." dedi. Luke başını salladı. "Mesela az önce sana evliymişsiniz gibi bakıyordu. Ama senin üstünü bile örtmeden evden kaçmışlığı var."
Harry gözlerini devirdi. "Hatırlatma için teşekkürler Luke. Minnettarım." diye söylendi. Ashton kameraya yaklaştı. "Kusura bakma kardeşim ama sen de kendine yapılan pezevenklikleri çabuk unutacak kadar amip amigosu olma o zaman."
Calum "Amip amigosu ne ya?" derken Michael da "İlk defa Ash kaptana katılıyorum." dedi. Harry bu konuyu onlarla değil de Niall ve Ed ile konuşsa, daha rahat olurdu sanki. Çünkü o ikisi Louis tarafından Harry'nin kalbine verilen zararı bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TRY NOT TO GET MARRIED
Fiksi PenggemarSaat 20.11'de, iki genç ailelerinden duydukları bir cümleyle hayatlarının en güzel anını yaşadı. "Seni Kanada'da okutacağız!" 20.12 ise hayatlarının en sinir bozucu anıydı. "Kuzeninle beraber okuyacaksınız." Harry ve Louis, annelerinin "Bi...