Kanada soğuk bir ülkedir. Yaz mevsimi sadece birkaç hafta sürer, onun dışında genellikle kış yaşanır ve sıcaklık daima düşüktür.
Ama Londra'da yaşanan ufak Lucy krizi ve aile baskısından sonra, Kanada'ya geri döner dönmez Harry içinin ısındığını hissetti. Ottawa onun için bir numaralı şehir olmuştu. Kısa sürede ezberlediği sokaklar, dükkanlar, ve özellikle evinin bulunduğu muhit onun için vazgeçilmezdi. Arkadaşlarını ve ailesini özleyeceğini biliyordu. Yine de, bazen onlardan uzak kalmasının daha iyi olacağını kabullenmişti.
Louis de geri döndüklerine en az onun kadar seviniyordu. Onu en çok rahatsız eden şey, aralarındaki şeyi gizlemek zorunda kalmalarıydı. Harry Louis'ye aşık olduğunda daha çocuktu ve yıllardır onu seviyordu. Ama Louis için Harry'e aşık olmak yeniydi. Ve bunu doyasıya yaşamak istiyordu, gizlemek değil.
Başından beri niyeti bu kısa sömestr tatilini onunla geçirmekti fakat Harry ailesini ve arkadaşlarını özlediğini söyleyince, biraz da bunun için üzülünce Louis ona kıyamamış, Londra biletlerini almıştı.
Neyse ki Kanada'ya erkenden geri gelmişlerdi de, yalnız kalıp normal mutlu ve birbirlerine yapışık hallerine dönebilirlerdi.
Evlerine gelmelerinden sonraki ilk sabaha uyanırken, Harry yine dört bir yanının Louis tarafından sarmalandığını hissedip gülümsemeye başladı. Gözlerini yavaşça araladı. Tahmin ettiğinin aksine Louis uyumuyordu, parlayan gözlerle onu izliyordu.
Önceki akşam, eve gelir gelmez Louis'nin ilk işi yataklarını birleştirmek olmuştu. Fırsat bulursa bunları çift kişilik yatakla değiştirecekti ama o zamana kadar bile ayrı uyumak istemiyordu.
"Günaydın güzellik." dedi Harry'nin burnunu öperek. Harry şirince kıkırdadı. "Günaydın boo, biliyor musun, rüyamda seni gördüm."
"Hmm." diye mırıldandı Louis keyifle. "Acaba uyurken de beni özlüyor olabilir misin?" Harry ona iyice sokulup boynunu öptü. "Olabilir. Çünkü seni çok seviyorum."
Louis onu aniden tutup çevirerek kendine doğru çekince, Harry birden bire kendini onun üstünde uzanırken buldu. "Ben de seni seviyorum küçük çilek."
"Küçük çilek mi?" diye sordu Harry. Bir yandan da elleriyle yataktan destek alarak sabit durmaya çalıştı. Louis başını salladı. "Küçük çilek. Seni öpmenin tadını bilmediğin için sana acıyorum, çok şanssızsın."
Harry şımarıkça saçlarını onun yüzüne değdirdi. "Sen çok romantik oldun ya, birkaç hafta önce sevgini ısırarak gösteriyordun. Kim eğitti seni?"
"Peki ya sen, Bay utançtan-kırmızı-ırka-geçtim Styles, nasıl oluyor da bana rahatça beni sevdiğini söylüyorsun? Kekeleyip nefes alamaman lazımdı."
"Senin yüzünden oldu, bulduğun her fırsatta öpüyorsun utangaçlık mı bıraktın sanki!" dedi Harry sahte bir feryatla. Louis güldü, nazikçe onun saçlarını geriye doğru ittirdi ve başını kendininkine yaklaştırıp alnını öptü. "Biliyor musun, kimse bana senin kadar güzel bakmıyor."
Bazen Louis konuyla çok alakasız bir şekilde Harry'e iltifat ediyordu ve bu Harry'nin çok hoşuna gidiyordu. Çünkü istemsizce, gerçekten o an içinden geçen şeyi söylüyordu. Resmen ağzından kaçırıyordu. Bunun sebebi de sevgilisinin gözlerine bakarken düşünme yetisini kaybetmesiydi.
Harry konuşmak yerine kendini tamamen onun üstüne bıraktı kollarını boynuna sardı. Louis'nin saçlarını, yanağını, çenesini ve boynunu öperek karşılık verdi. En sevdiği sana aşığım deme şekliyle.
Biraz sonra Louis'nin her zaman yaptığını yaparak onun yanağını ısırdı ve yaptığı şeyin ne kadar aptalca olduğunu düşünüp kıkırdadı. Belki saçmaydı fakat eğlenceliydi bu yüzden bir kez daha ısırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TRY NOT TO GET MARRIED
FanficSaat 20.11'de, iki genç ailelerinden duydukları bir cümleyle hayatlarının en güzel anını yaşadı. "Seni Kanada'da okutacağız!" 20.12 ise hayatlarının en sinir bozucu anıydı. "Kuzeninle beraber okuyacaksınız." Harry ve Louis, annelerinin "Bi...