"Biraz daha patates kızartayım mı, doydun mu sen?" diye sordu Harry Louis'nin bardağına çay doldururken. Louis başını salladı. "Hayır, hayır. Doydum. Otursana ya, ayaktasın hep."
Harry ağır ağır onun karşısındaki sandalyeye yerleşti. Kahvaltı sofrasındaki çoğu şey tükenmişti. Ama genelde otobüs saatine kadar masada oturmaya devam ediyor, çay içiyorlardı. Kanada onlara sabah kahve yerine çay içme alışkanlığı aşılamıştı.
"Bugün dersim yok, sen kaçta çıkacaksın? Sinemaya gidelim." dedi Louis çayına şeker koyarken. Harry saate baktı. "Öğlene kadar dersim var benim."
"Tamam ben seni kafede beklerim."
Harry'nin alçısı bir hafta önce çıkarılmıştı. Yürüyebiliyordu ama hala tedbirliydi ve üzerine uzun süre basmaya korkuyordu. Buz pateni macerası başlamadan bitmişti. Hevesi kaçıyordu çünkü.
Kapı çalınca Louis ona izin vermeyip ayağa kalktı. "Apartman görevlisini çağırmıştım, bizim banyodaki kalorifer çalışmıyor diye. O gelmiştir."
Harry omuz silkti, arkasına yaslandı. Louis kapıya doğru yürürken o oturup çayını içti. Finalleri yaklaşıyordu. Raporu yüzünden okula doğru dürüst gidememişti ama Ed ona her derste ses kaydı alıp göndermişti ve Harry de bunları evde dinlemişti. Ama Louis'yi ikna etmesi, birlikte ders çalışmaya başlamaları şarttı.
Kapının oradan "Biz geldik aşklarım!" diye bağıran Niall'ın sesini duyunca ayağa kalktı ve oraya yöneldi. Liam, Zayn ve Niall salondaydı. Louis de Harry kadar şaşkın görünüyordu.
Afalladığı için sadece "Hoşgeldiniz." diyebildi. Niall ona uzaktan öpücük attı. "Hoş bulduk oğluşum, hadi gidin bavulunuzu hazırlayın. Yola çıkıyoruz."
Louis kafası karışmış bir şekilde "Nereye?" diye sordu.
"Montreal'e!"
O coşkuyla bağırınca Harry güldü. "Aman, ciddi ciddi dinliyorum ben de. Neyse, kahvaltı yaptınız mı? Masaya geçsenize."
Niall ellerini beline koydu. "Ciddiyim ben. Adını hatırlamadığım bir herif şöyle demiş 'Montreal olmasaydı, Kanada umutsuz bir yer olurdu.' Yani, Kanada'da okuyoruz ve hala Montreal'i görmedik. Bu... Bu eziklik! Ben buna katlanamam!"
Sanki bu bir dünya meselesiymiş gibi abartarak herkesi güldürdü. Louis elini onun omzuna koydu. "Saçmalama. Sınavlar yaklaşıyor, okul var. Ne Montreal'i?"
"Bugün Cuma. Şimdi yola çıksak 2 saate oradayız. Pazar günü de öğleden sonra döneriz. Sınava çalışa çalışa da ölmüyorsunuz yani. İkiniz evde kalınca ne yapacağınızı biliyoruz." dedi Niall sinirle. Ellerini Zayn'in yanaklarına koydu. "Ah, Harry, aşkım... Muck muck muck!"
Zayn aniden kahkaha attı ve Liam da ona katıldı. Louis ile Harry somurturken, Niall merdivenlere yürüyüp onların yatak odasına çıktı.
"Mızmızlanmayın ya, eğlenceli olacak." dedi Zayn. Liam başını salladı. "Benim arabayla gideceğiz. Küçük bir pansiyonda kalırız, masraflı da olmaz."
Harry ve Louis birbirine döndü. Louis, Harry'nin de bunu istediğini görebiliyordu. Bu yüzden kabul etmek zorunda kaldı. Zaten Niall üst kata çıkmış, onların kıyafetlerini toplamaya başlamıştı bile.
Aradan geçen yarım saatte, ikisi mutfağı topladı ve Niall onlara çanta hazırladı. Böyle ani bir yolculuk yapacakları hiç akıllarına gelmemişti. Harry bunun eğlenceli olacağını düşünüyordu. Bir nevi, tatile çıkıyor sayılırlardı.
Çantalar bagaja sığdırıldı. Her zamanki gibi Liam direksiyonun başına geçti, Zayn onun yanına oturdu. Harry, Louis ve Niall da arka koltuğa yerleşti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TRY NOT TO GET MARRIED
FanficSaat 20.11'de, iki genç ailelerinden duydukları bir cümleyle hayatlarının en güzel anını yaşadı. "Seni Kanada'da okutacağız!" 20.12 ise hayatlarının en sinir bozucu anıydı. "Kuzeninle beraber okuyacaksınız." Harry ve Louis, annelerinin "Bi...