İyi okumalar :)
Ömer bu ortaklığa imza atalı altı ay olmuştu, Serhat genç olsa da işinin ehli çalışkan bir çocuktu. Sami bey dediği gibi zamanının çoğunu kızıyla ve beş yaşında ki torunuyla geçiriyordu. Sinem Sedef'le aynı kaderi paylaşıyordu, aşk evliliği yapmış ama hastalığı çıktığından beri tüm hayatı tepetaklak olmuştu. Hastalığı ile başa çıkamamıştı kızının babası ve terk etmişti. Sinem aşırı derecede cana yakın ve düşündüğünü hemen söyleyen direkt bir kadındı. Hastalığının çaresiz olduğunu bilmesine ve sevdiği adamdan yediği darbeye rağmen, inanılmaz hayat doluydu ve Ömer'le çok iyi anlaşmışlardı. Odasında işe gitmek için hazırlanan Ömer kapısının çalınması ile kapıyı açıp annesini görünce arkasını dönüp hazırlığına devam etti. Gücüne gidiyordu Hanife hanımın bu davranışlar, gözleri buğulansa da belli etmemeye çalıştı.
"Oğlum, bu akşam Sami beyler davet ettiler bizi, gider miyiz diye soracaktım?" Ömer kısaca bir bakıp yeniden bakışlarını kaçırdı annesinden.
"Tamam gideriz" Hanife hanım kendisine arkası dönük oğluna baktı bir müddet, önceleri her daim yanında olan, saygıda kusur etmeyen oğlu şimdi yüzüne bile bakmıyordu. Bu sefer gözünden akan iki damla yaşa engel olamadı. Annesi çıkmayınca Ömer göz ucuyla annesine baktı ve gözündeki yaşları gördü. Tam bu esnada başını önüne eğip odadan çıkmak için kapıya yöneldi Hanife hanım.
"Anne!" Hanife hanım gözündeki yaşları sildikten sonra döndü.
"Efendim oğlum" Ömer annesinin yanına gidip omuzlarından tuttu
"Anne yapma şöyle!"
"Oğlum! Ne yapayım, baban öldüğünden beri, tek dayanağım sendin. Sen çoluk çocuğa karış, Sedef'im, Melek'im, hep beraber kocaman bir aile olalım derken, sen şimdi yüzüme bile bakmıyorsun" Hanife hanımın son sözleri, boğazından kopan hıçkırığa karışmıştı. Ömer ne kadar üzülse de annesinin bu haline, bu konuda içi bir türlü soğumuyordu.
"Anne bak..." Hanife hanım oğlunun yüzünü ellerinin arasına alıp sözünü tamamlamasına müsaade etmedi.
"Dayanamıyorum oğlum, inan artık dayanamıyorum! Hiç mi eskisi gibi olamayacağız, hiç mi affetmeyeceksin beni?"
"Anne! yapma... ne haddime benim seni affedip affetmemem, ben kendimi affedemiyorum! Biliyor musun? Demişti Nergis anne, umudu olur, elinden alırsan o umudu, yaşamaz ölür! Dinlemedim anne göz göre göre ölüme gönderdim onu" Ömer annesini bırakıp hemen yanında ki duvara iki kere vurdu yumruğunu, oğlunun elinde ki kanı gören Hanife hanım hemen gidip oğlunun ellerini tuttu.
"Yapma oğlum, yapma kurban olduğum, nereden bilecektin ölüme gideceğini"
"Bilmeliydim anne! Bilmeliydik! Onu o hayattan çekip aldığımda bana tutundu, bana güvendi. Seni tanıdığında hiç tatmadığı anne sevgisini tatmak istedi ama biz ne yaptık anne o bize sıkı sıkıya tutunan ellerini bir paçavra gibi attık!" Ömer derin bir nefes aldıktan sonra daha yüksek bir tonda devam etti zehir zemberek sözlerine.
"Hiç affetmeyeceğim kendimi, hiç! O yüzden anne sende o gönlünde ki umutlardan vazgeç! Asla evlenmeyeceğim ve sen, asla torun sahibi olamayacaksın!"
"Oğlum, yeter artık, yalvarırım kendine gel" Ömer yüzünde ki yaşları silip, yeniden aynanın karşısına geçti.
"Geç kalıyorum anne hazırlanmam lazım, git artık" Hanife hanım omuzları çökmüş bir halde, gözünde yaşlarla, çaresiz çıktı odadan. Ömer annesi çıktıktan sonra duyduğu patırtı ile hemen gidip baktı.
"Annee!" Hanife hanım odanın biraz ilerisinde yığılıp kalmıştı. Ömer annesini kucakladığı gibi hastaneye götürmek için merdivenleri inerken Sedef'te geldi yanlarına, Ömer ablasına baktığında gözlerinde gördüğü saf öfkeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk'ı kıyamet
Художественная прозаÜnlü bir iş adamı ve bir hayat kadını... Olacak şey miydi? Yolları kesiştiğinden beri biliyordu olmayacağını Leyla... Bunu en başından söylemişti ona Ömer ama gönül Ferman dinler miydi? Dinlemedi! Kıyamet gününün geleceğini bile bile yaşayan her...