GİRİŞ

2.2K 55 2
                                    

Sokağa fırlayan köpek arkasından gelecek olan arabadan tamamen habersiz bir şekilde araç yolunda yavaş adımlarla yürümeye başladı. Sahibinin gelmesini bekleyemeyecek kadar aktif bir köpekti, hatta Ada gelene kadar sokağı kim bilir kaç kez turlayacaktı. O üzerini giyinmek için odasına gittiği anda Whiskey dışarı çıkacaklarını anlar, o daha hazırlanmadan evin dışına çıkıp o gelene kadar kendi kendine oynar ve tam o evden çıktığında yine kapının tam önünde onu bekliyor olurdu. Bu ayların getirdiği bir tecrübeydi onlar için.

Arabanın içindeki kadın da tıpkı Whiskey gibi her şeyden habersiz, gecenin karanlığında sürüyordu arabayı. Tamamen dikkatsizdi. Farları yakmak dahi gelmiyordu aklına, tehlikede olmak şu anda hoşuna gidiyordu ama başkasını tehlikeye atmış olma düşüncesi gelmiyordu aklına.

Ada gülümseyerek evden çıktığında köpeğinin kapının önünde olmadığını fark edince gülümsemesi huzursuzlaştı. Bahçe kapısından çıkıp etrafa bakınınca uzaktan gelen arabayı ve olduğu yerde düzensiz adımlarla yürüyen Whiskey'i gördü. Arabayı süren kişi köpekten habersiz gibi duruyordu. Ada korkuyla karışık bir şaşkınlığın kendini ele geçirmesine izin vermeden koşa koşa köpeğinin yanına giderken nefes almayı dahi unutmuş gibiydi. Araba git gide yaklaşırken Ada caddeye atladı. Her şey ağır çekime alınmış gibiydi, Ada'nın "Whiskey!" diye bağırışı, şoför koltuğundaki kadının kadını ve köpeği fark edişi, acı bir korna sesi ve direksiyonun yana kırılışının ardından gelen çarpma sesi. Hepsi sadece birkaç saniye içinde olmasına rağmen asırlar geçmiş gibiydi. Ada ağzı açık bir halde elektrik direğinin resmen içine geçmiş olan arabaya bakakaldı ama kendini toplaması uzun sürmedi. Köpeğini orada öylece bırakarak hemen arabasını çıkardı, Whiskey zaten mesajı ve tehlikenin kokusunu aldığı için eve kendiliğinden girecekti, Ada bunu biliyordu.

Tanımadığı bu kadını arabasına bindirip arka koltuğa yerleştirdikten sonra titreyen ellerine bulaşan yoğun kırmızıya baktı, ne yapacağını şaşırmış gibiydi. Gözlerini sımsıkı kapatıp beynine sakinleşme komutunu verdikten sonra sürücü koltuğuna binip arabayı sürebileceği en hızlı şekilde sürerek hastanenin acil bölümüne varana kadar dudaklarınının tir tir titremesine aldırmadı.

Acilin kapısında bir ileri bir geri yürürken zaman geçmiyor gibi hissediyordu. Ne kadar olmuştu buraya geleli. On beş dakika? Bir saat? İki saat? Zaman kavramını yitirmiş gibi hissediyordu. İçeri girip tekrar bir doktor gelir umuduyla beklemeye başladığı sırada içeri yüzü kireç rengine bulanmış en fazla ellili yaşlarında olduğu belli olan bir adam girdi.

"Kızım... Buradaymış. Bana bilgi verecek birini bulun." Adam zar zor konuşuyor, görevliye bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Yoğun bakım ünitesinden çıkan doktoru gördüğü anda görevliye hiçbir şey söylemeden doktorun yanına koştu.

"Esin Özer. Benim kızım... Buradaymış." Daha fazla bir şey söyleyemeden sustu. Doktor adama birkaç saniye bile bakamadan gözlerini kaçırarak kahverengi işlemeli beton zemine baktı. Söyleyeceği şey onu yeterince zorluyordu zaten.

"Bir şey söyleyin." Orta yaşlı adam söylenecek olan şeyi anlamıştı ancak bunu kesinlikle kabul edemezdi. Duymalıydı. Gerçi duysa bile böyle bir şeyi kalbinin kaldıracağından emin değildi.

"Beyefendi, çok üzgünüm. Elimizden gelen her şeyi yaptık ancak nabzı daha hastaneye gelmeden duran hastamızın üç dakika önce beyin ölümü de gerçekleşti." Adamın dünyası başına yıkılmıştı. Ne söyleyeceğini, ne yapacağını, nereye bakması gerektiğini bile unutmuş gibiydi. Kızı gitmişti ve bir daha asla gelmeyecekti.

Ada olanı biteni uzaktan izliyor, gözyaşları yanaklarından aşağı süzülüyordu. Hastanenin en ücra köşesindeki sandalyeye çökmüş usulca ağlayan bu adamı teselli etme isteğiyle dolup taşmasına rağmen korkuyordu, suçlu olmadığını biliyordu ama suçlanmaktan delice korkuyordu. Polisler tarafından değil, bir aile tarafından. Onların acısının altında ezilip yok olacağını hissediyordu sanki. Sadece uzaktan izleyerek ortak oldu yaşlı adamın acısına.

Usulca hastaneden çıktı, üzüntü içerisinde evinin yolunu tuttuğunda gözünün önünde adamın çaresiz bakışları yeşeriyordu.

Aras her zamanki gibi akşam yemeğini büyük bir neşeyle hazırlamıştı. Esin'in çoktan gelmiş olması gerekiyordu, başını iki yana sallayarak kendi kendine söylendi. "Ah be kızım bir kere de saatinde gel ya." Dolaptan bir kadeh alıp koyu kıvamlı şarabından doldurduktan sonra telefonunun çalma sesiyle irkildi. Arayan Esin'in babasıydı. Kaşlarını çatarak telefona baktıktan sonra gülümsedi. Tarık Bey'i her zaman sevmişti.

"Alo Tarık Amca?" Karşı taraftan hızlı bir nefes alış sesi duydu ama cevap vermişti. Tekrarladı. "Alo?"

"Aras oğlum..." Boğuk bir sesle söylenen bu seslerden sonra derin bir nefes aldı. "Aras."

"Tarık Amca bir şey mi oldu?" Aras'ın hücrelerini endişe ele geçirirken Tarık Bey bu kez kelimeleri söyleyip bir an önce kurtulma isteğiyle doldu. Kelimeler dudaklarından dökülmeden önce gözyaşları gözlerini terk etmeye başlamıştı bile.

"Oğlum, Esin... öldü."

Önce algılayamadı. Gerçekten hayatı bu kelimeden o kadar uzak geçmişti ki Aras'ın, ölüm dendiği zaman iç burkan o acının tadını almamıştı 23 senelik hayatı boyunca. Ölüm haberini duyduğu normal insanlar için duyduğu iç burkulmasına benzemiyordu bu kez hissettiği acı. Kalbi yerinde duruyor muydu gerçekten? Heyecanlığında ya da korktuğunda helikopter pervanesi gibi atan kalbi şimdi buz tutmuştu sanki. Attığına bile emin değildi. Esin, çocukluğunu birlikte geçirdiği kadın, evleneceği kadın. Bu kelimelerin yanına ölüm yakışmıyordu, böyle bir şeyin imkanı yoktu!

"Tarık Amca ne diyorsun sen? Esin bize gelecek şimdi. Esin buraya gelecek korkma iyi o merak etme." Sesi titriyordu. Bir adım attığında ayağının altında keskin bir acı hissetti. Elindeki bardağı ne zaman düşürmüş, parçalamıştı? Hiç ses duymamıştı oysa.

"Bir kadına ve köpeğe çarpacakken son anda direksiyonu kırıp direğe çarpmış. Ve..." Daha fazla konuşamadı. Bu kadarını bile zar zor söylemiş gibiydi. Aras tek kelime etmeden telefonu kapattı.

Ölümün acısını reddetmek isteyen kalbi nefretle doldu. Sevdiği kadının ölümüne sebep olan bir hayvan ve kim olduğu belirsiz biri mi olacaktı! Kabullenemiyordu tüm bunlar gerçekdışı geliyordu ona hâlâ.

2 HAFTA SONRA

"Hayır kesinlikle yardımını istemiyorum. Ne kadar uzak durursan o kadar iyi. O kadın, benim hayatımın aşkını öldürdü. Ne polis ne de diğerleri bunun bir cinayet olduğunun farkında değiller. İntikam istiyorum."

Karşı tarafı kısa bir süre dinledikten sonra yüzünü sert bir ifade devraldı.

"Ne? Hayır elbette öldürmeyeceğim, oradan bakınca katile mi benziyorum oğlum? O benim hayatımın aşkını elimden aldı, ben de onun hayatının aşkını elinden alacağım... Zor olmayacak. İsmi Ada Üstün. Hakkındaki diğer bilgileri sen bulup bana göndereceksin. Bir de birkaç fotoğraf. Hayatının aşkı kim mi?" Kibirli ama gözlerine kadar yansımayan bir gülüş tüm yüzünü ele geçirdi. "Ben olacağım."

SİYAH KADARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin