14. Bölüm

440 36 16
                                    

On bir ve on ikinci bölümün silinmesinin acısını çeke çeke yazdım bu bölümü. En güzel yorumların olduğu bölümler onlardı ve resmen yanlışlıkla sildim. Evlat acısı gibi oturdu içime, bugün pek keyfim yerinde de değil kendi içimde çatışmalar yaşıyorum. Bölüm nedense hiç içime sinmedi ama diğerlerine göre uzun bir bölüm oldu. Yakın zamanda bir Aras&Ada yakınlaşması olacak. Sonrasında ortaya çıkacak olan bazı olaylar var... Yavaş yavaş ilerliyoruz. Sıkılmayın sakın :D İyi okumalar. :> 

“Kolye, diyecektim. Zevkli birinin seçimi olmalı. Güzelmiş.” Gülüşü daha da genişledi. “Tıpkı sahibi gibi.”

-

Aras gözlerini Görkem’in koyu gözlerine dikmiş, dümdüz bir bakışla bakıyordu. Çok dikkatli bakmayan biri hissettiğini anlayamazdı ama sadece sinirlendiğinde seğiren dudağı onu –en azından benim için– ele veriyordu. Ben de bakışlarımı Görkem’e çevirdikten sonra gülümsedim.

“Teşekkür ederim.”

Aras bu kez öfkesini gizlemeye gerek duymadan tehditkar bakışlarını takındı ve Görkem’e doğru bir adım attı.

“Bir daha,” dedi yavaş yavaş üzerine yürürken. “Onun hakkında böyle laflar ettiğini duymayacağım.”

“Neden?” Görkem’le aynı anda konuşmuştuk. Bir fark vardı, Görkem bunu Aras’ı kışkırtmak için söylüyor gibiydi.

Aras onun yanına ulaşmıştı. Aralarında çok fazla bir mesafe yoktu ve Görkem pek fazla umursuyor gibi görünmezdi. Aras’ın cüssesi çok daha büyük ve korkutucu dursa da Görkem de çok küçük sayılmazdı. Sadece… bebeksi yüz hatları onu savunmasız gösteriyordu.

“Ona sadece ben iltifat ederim.” Aras’ın sesi öfkeli bir fırtınanın uğultusunu andırıyordu. Fısıldar gibi ama kesinlikle sert. Zararsız gibi görünen ama şiddetini artırdığı takdirde yıkıp geçecek olan bir fırtına… “Ona sadece ben sarılırım.” Dedi sesini biraz daha azaltarak. Gözlerini bana çevirdiği anda bakışlarımı kaçırdım ve sol elini yumruk yapmış olduğunu fark ettim. Yumruğunu biraz daha sıktı ve hiçbir şey demeden uzaklaştı. Görkem de aynı şekilde giderken bana bakmamıştı bile.

Birkaç saniye boyunca öylece kaldıktan sonra omuz silkip derse doğru ilerlemeye başladım. Aras’ı anlamakta güçlük çekiyordum. Günlerce ortadan kayboluyor, bir anda ortaya çıkıp beni sahipleniyor, sonra bir anda yine çekip gidiyordu. Benden ona kolayca ayak uydurmamı bekliyor olamazdı, değil mi?

Ders boyunca aklımda ona sadece ben sarılırım cümlesi dönüp durdu. Sahiplenilmek… Bir kızı bundan daha fazla mutlu edebilecek olan ne olabilirdi ki? Ah, doğru. Sahiplenmeye hakkı olan biri tarafından sahiplenilmek.

Sonuçta onunla ben henüz hiçbir şey değildik. Henüz? Belki de hiç olmayacaktık.

Kafamı karıştıran düşünceler topluluğuyla birlikte dersten yine hiçbir verim alamamış bir şekilde çıktım. Ben kendi kendime söylenirken Serra nefes nefese kalmış bir şekilde omzumdan tutarak durdu ve elinde tuttuğu kağıdı bana uzattı. Elimde tuttuğum, kartondan yapılmış ve sol anahtarı şeklinde bir davetiye gibiydi. Serra’nın nefesini düzenlemesini beklerken davetiyeyi öylece elimde tutuyordum. Bu tür şeylerden genellikle anlamazdım, okumak yerine onun anlatmasını beklemek çok daha mantıklıydı.

“Ne bu?”

“Davetiye.”

“Ciddi misin? Ben de benim müzik defterimden kaçtı sanmıştım.”

SİYAH KADARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin