Anne ve babamın gelişiyle güne güzel bir başlangıç yapmıştım, Birlikte kahvaltı yaparken; sanki aylardır görüşmüyor gibi değil de, her sabah yaptığımız şeyi yapıyor gibi konuşmuştuk. Bu huzur vericiydi. Aileme daima düşkün olmuştum.
Kahvaltıyı bitirdikten sonra onlar -tahminimce- evi incelerken, ben de rahat olsunlar diye mutfakta üçümüze birer Türk kahvesi hazırladım. İçeri girdiğimde aralarında babam Whiskey'le oynuyordu. Kahve içerken yine geçen zamandan değil, günlük hayatımızdan söz ettik.
Okula gitme vaktim geldiğinde babam ayaklanmıştı.
"Hadi gidelim kızım."
"Ben okula gidiyorum ama?"
"Tamam işte. Birlikte gidelim." Gözlerimi kocaman açarak babama baktım.
"Sen buraya beni kontrol etmeye geldin herhalde?" Koluna girerek kulağına doğru eğildim. "Otobüsle gidiyorum, boşu boşuna gidip dönmek zor olur sana şimdi."
İkisi de dalga geçer gibi bana bakarken ben daha çok babamı atlatıp gitme peşindeydim. Kendi kafamda planlar kurmaya çalışırken babamın gözümün önünde salladığı şeyle kendime geldim.
"Arabayla geldik buraya biliyorsun ki."
Kaçış yolu kalmış mıydı? Kesinlikle hayır. Saat 3'e geliyordu ve yarım saat sonra dersim başlayacaktı. Otobüsün gelme saatine zaten 2 dakika kalmıştı.
Yetişemeyecektim, başka şansım yoktu.
"Ah, doğru ya. Tamam hadi gidelim."
Okula varışımız çabuk olmuştu. Malum olaydan sonra araba kullanamıyor oluşum okula gidiş-gelişlerimi hayli etkiliyordu. Araba kullanma düşüncesinin psikolojimi etkilediği gibi.
"Kaçta bitecek dersin?"
"Beni almaya da gelmeyeceksin herhalde?" dedim gülümseyerek. Babam da güldü.
"Tamam canım tamam. Okulunu görmek istedim, ondan geldim. Ders çıkışına gelmeyeceğim, kendin gelirsin artık. Hava da soğuk ama..." dedi sonlara doğru yüzünü hafifçe asarak. Uzanıp yanaklarından öptükten sonra arabanın kapısını açtım.
"Akşam görüşürüz!"
Neden bilmiyorum ama gözüm etrafta Aras'ı arıyordu. Dün gece beni yamuk bir halde bırakıp gittiği için hesap sormak istediğimden olabilirdi. Evet, kesinlikle bu yüzdendi.
Ne var ki, normalde istemediğim her an dibimde biten ot şu anda ortalıklarda görünmüyordu. Omuz silktim. Muhtemelen dersi olmadığındandı.
Dersten çıktıktan sonra Serra'nın çenesi olmadığında çok boş hissediyordum. Bugün gelmeyeceğini bana mesaj olarak atmıştı, sebebini sormamamı bunu yüz yüzeyken ballandırarak anlatması gerektiğini de eklemişti. Meraklanmamıştım bu yüzden. Acelesiz adımlarla durağa yürürken hava serin olmasına rağmen üşüdüğümü pek hissetmemiştim.
"İncecik giyinmişsin." Havaya sıçradıktan sonra sesi tanıyınca öfkeyle Tuna'ya döndüm.
"İnsanlara böyle yaklaşılmaz. En azından bana." Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı.
"Affedersin," dedi özür dileyen bir ifadeyle. "Korkutmak istememiştim." Abartı tepki verdiğimi ben de fark etmiştim ama bir şey söylemedim.
"Biraz konuşalım mı? Bir yere gidelim demeyeceğim, durakta otobüs beklerken konuşsak yeter."
Bakışları o kadar içtendi ki... Bu çocuğa hayır demeyi becerebileceğimi sanmıyordum. Durağa oturup saate baktığımda otobüsün gelmesine 20 dakika olduğunu gördüm. Bana doğru döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH KADAR
Подростковая литератураSiyah gibi olmalı insan. Siyah gibi sade, siyah gibi koyu, siyah gibi yalnızlığı yansıtmalı kimi zaman ve siyah gibi kamufle etmeli ardındaki tüm diğer şeyleri. Bazen acımasız olmalı tıpkı siyah gibi, bazense çaresiz. Gecenin en karanlık saatini yan...