7. Bölüm

448 30 5
                                    

Yazı yazmak benim için konuşmaktan çok daha hayati bir olay. Serra konuşmaktan ne kadar zevk alıyorsa  ben de yazmaktan o kadar zevk alıyorum sanırım. Küçüklüğümden beri yaşadığım her olayı kısa ya da uzun uzun not ettiğim günlüklerim var. Okurken kahkahalara boğulduğum, gözlerimin dolduğu... İnsan hayatının her anını hatırlamalı. Yaşlanıp da her şeyimi unutmaktan korkan bir insanım ben. Bu yüzden hep yazarım.

O gece de yazıyordum.

Yazı yazarken etrafın tamamen sessiz olması benim için çok önemlidir. Fonda bir müzik bile olmamalı. Tamamen o anki ruh halini yaşamalı insan, müzikten veya gelen ufak bir sesten bile etkilenmeden.

Kalemimin mürekkebi kağıtta izler bırakarak kayarken bir dakika içinde aynı ses üçüncü veya dördüncü defa tekrarlandı.

Tık.

Kalemi sertçe defterin arasına bıraktıktan sonra ayağa kalktım ve sese kulak kesildim. Bir kez daha tekrarlanınca cama doğru ilerleyip perdeyi uyuşuk hareketlerle açtıktan sonra aksi gibi pencereyi de son sürat açtım. 

Aşağıda eli havada bir şekilde duran Aras öfkemi tamamen şaşkınlığa çevirmeyi başarmıştı. Elini yavaşça aşağı indirdikten sonra çekingen bir şekilde gülümseyip el salladı. Hava epeyce soğuktu. Aras içine çektiği derin bir nefesi dışarı veriyor olacaktı ki, dudaklarının arasından o beyaz soğuk hava bulutu çıkıverdi.

Şaşkınlığı üzerimden atarak camı kapattım ve hızlı adımlarla merdivenlerden inmeye başladım. Zaten yeterince üşümüştü, daha fazlasına gerek olduğunu sanmıyordum.

Kapıyı açtığım zaman eliyle saçlarını karıştırıyordu. Küçük bir gülümseyişle yine bana baktığında ben de gülümsedim. Gülümsedim gülümsemesine de, kafamdaki soruyu sormadan rahat edebileceğimi hiç sanmıyordum.

"Bu saatte burada-"

"Okuldan çıkmıştım, eve geçerken uğrayayım dedim." Hayretle kaşlarımı çatıp hafifçe sola doğru döndükten sonra kapnın yanındaki duvar saati benimle dalga geçercesine tik-tak seslerini kulağıma kulağıma sokmaya başlamıştı sanki.

"Aras saat 10."

"Olabilir okul geç saatlere kadar açık biliyorsun ki."

"Evin benim evimle tamamen ters istikamette."

Dudaklarını birbirine bastırmış ters ters bana bakıyordu, bu hali bende gülme isteği uyandırmıştı. Daha fazla kendimi tutamayıp gülmeye başladığımda çatık kaşları hayretle yukarı doğru kalktı. Mavi gözleri gözlerime kilitlenmişti. Gülüşümü bastırdıktan sonra omuz silktim.

"Tamam, neden geldiğini sorgulamıyorum."

Ne yaptığını çözemeden sol kolunu uzatıp beni kenara ittirdikten sonra içeri girdi. Şimdi kaşlarımı çatma sırası bendeydi. Kaba şey.

 Whiskey'in onunla oynamaktan yorulup uyuyuşunun üzerinden yarım saat geçmişti ve saat 2'ye geliyordu. Çat kapı gelen o olmasına rağmen konuşacak konusunun bile olmaması garipti. Sessizlik rahatsız edici olduğu anda saçma sapan sorular sorma göreviniyse ben üstlenmiştim.

"Peki bütün bu ruhsuz aşk hayatının ardında canını çok yakmış bir kadın yatıyor olabilir mi?" 

Bu soruyu beklemiyormuşçasına irkildi. Bakışları birkaç saniye halının desenleri üzerinde dolaştıktan sonra gözlerime sabitlendi. "Evet." dedi gözlerimde tam hakimiyet kurarak. "Evet, bir kadın canımı çok yaktı."

"Öyle mi? Bu yüzden mi böyle olmayı seçtin?"

Gülümsedi ve gözlerinin etrafı kırışmış bir vaziyette birkaç saniye baktıktan sonra başını hafifçe yana eğdi. "Nasılım ki ben?"

SİYAH KADARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin