Dayanamadım bir bölüm daha atayım dedim. Malum sizi beklettim ve aradan geçen zamanı telafi etmem gerektiğini düşündüm. Yine keyifli bir bölümle geldim size..Buyursunlar...
Barut beni anlıyordu. Bazen hareketleri ve sözleri tam tersini hissettirse de esasen beni anladığı samimiyetle parlayan gözlerinden okunuyordu. Ve biz normal iki insan gibi eğlenebiliyor, iletişim kurabiliyorduk artık. Bu çok değerliydi benim için. Buraya gelmeden önce kötü tesadüfler furyasından nasibimizi fazlasıyla alsakta her an ve geçirdiğimiz zaman diliminde birbirimizi anlamaya başlamıştık. Fazla değil bir-kaç gün önceki bana karşı olan sert tavrı ile şu an ki yumuşak tavrı arasında dağlar kadar fark vardı. Ama onu da anlıyordum. Bana karşı doldurulmuş bir düzenek gibi haklı olarak önyargılı davranması da normaldi. Hakkımda neyi ne kadar bildiği ise tam bir muamma! Sonuç olarak ailem benden, evde yaşayan evcil bir canavarmışım gibi bahsediyordu...
"Gerçekten böyle hissettiğin için mi bunu söylüyorsun? Yoksa yine benimle lafa mı buluyorsun?"diye sordum.
İfadesinde hiç bir değişim olmadı. Gözlerime hala dikkatli bakmaya devam ediyordu.
"Okuyabiliyorum..."dedi boğuk bir sesle. Elini uzatıp göz altı torbalarıma dokundu. Yorgunluktan şişmiş olmalıydı ki sızlıyordu. Ama aynı zamanda Barut'un parmakları devalı bir merhem gibi o sızıları birer birer yok ediyordu."Gözlerin... hüzünlü bakıyorsun.." işaret parmağını usul usul yanağım boyunca kaydırıp dudaklarımın etrafında dolaştırdı. "Pervasız bir ağzın var; bazen sokak edebiyatı, bazen de sosyalist konuşmalar yapıyor..." parmağını bu defa burnumun ucuna götürüp küçük bir fiske vurdu. "Burnun..." yüzünü sevimli bir ifadeyle buruşturdu. "ağlamaktan kızarmış. Sanırım her an da akmak üzere."
"Ah, keşke aksa da sümüğümü sana bulaştırabilsem."
Kahkahalarla güldü. "Kesinlikle yaparsın."
"Beni tanıman güzel bir şey."
Sessizce mırıldandı. "Seni senden daha iyi tanıyorum."
"Anlamadım?"desem de söylediklerini pekala duymuştum. Barut gözlerini kaçırıp kendini bir an da geri çekti.
"Hadi fazla oyalanmadan işimizi halledip gidelim. Aksi halde Melek ablaya yakalanmamız muhtemel olacak."
Yakınlığının sıcaklığına alışamadan uzaklığının soğukluğunu tadarak hissettim. Bir kaç kulaçla kıyıya kadar yüzüp kenardaki poşete uzandı ve ters çevirip içinden çıkan bir kaç şişenin ardından seçtiği şampuanı bana doğru hızla fırlattı.
"Şampuanının aynısını buldum fakat meyveli olanından yoktu çikolatalısıyla idare edebilirsin umarım."
Suya düşen şampuanı son an da yakalayıp etiketine baktım. Gerçekten aynı şampuanın farklı karmasyonuydu. Üstelik İstanbul gibi bir yerde bu şampuanı ancak siparişle yurt dışından götürtenilirken Barut sadece bir kaç saat içinde bulup bana getirmişti..
"Barut.. bunu nasıl buldun?"dedim şaşkınlıkla. Alayla gülümseyip beni saşkına çevirecek o sözleri sarf etti.
"Kızım bunlar merdiven altı ürünleri. Sen ve senin gibi safozlara yurt dışı imalatı diye tanıtılıyor. Eğer gerçekten marka takıntısı bir insan olsaydın, arkasındaki etikette yazan eğri büğrü türkçe metni okumuş olurdun!"
"Ne?"diye haykırdım. "Saçmalama ya, ben bunlara her ay çuvalla para ödedim be."
Islak saçlarını geriye doğru sıvadığında sinsice gülümsemeye devam ediyordu. Aman Allah'ım bu bir şaka olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Ceza (Karadeniz Serisi, BARUT) Tamamlandı.
RomansBen, Tanem Mutlu.. Gerçekten ergenlik dönemi hariç mutlu bir hayat süren, her zaman gülümseyen bir kızdım. Kendimi mutlu ettiğimde herkesinde mutlu olabileceğine inanacak kadar da bencil! Ama benim neden bu hale geldiğimi ailemde dahil olmak üzere k...