O gece uyuyor numarası yaparak, Barut'a cevap vermemeyi seçtim. Onun korkularını anlayabiliyordum fakat, benim korkularımla onun uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu. Önce beni anlaması gerekiyordu. Bunu yapmak içinde öncelikle işe gösterdiğim ilgiyi çekmekle başladım. Üzerine titrediğim her şeyden mütemadiyen elimi çekerek onu uzaktan izlemekle yetindim. Güne hiçbir şey olmamış gibi davranarak başladım mesela. Aramızda hiç gerginlik olmamış gibi ama gayet belli bir biçimde seviyeli davranmayı başarmıştım. Soru soruyor, umursuzca cevap veriyordum. Bunun sonunda da kaçınılmaz kavgamıza girişiyor, konu dönüp dolaşıp benim gitmelerime geliyordu. Bu durumdan giderek sıkılmaya başlamıştım. Aslında Barut'ta bana karşı soğuk davranıyordu ve bu benim canımı olduğundan daha çok yakıyordu. Ne ilgiliydi nede yakındı bana karşı. Sanki ben onun için bir hevestim, hevesi geçmişti ve beni başından defetmek için uğraşıyor gibiydi. Tek tesellim ara ara bana yolladığı aşk dolu bakışlarıydı...
O gün öğle saatlerinde aile bireyleri birer birer hastaneye dökülmeye başlamıştı. Emine babaanne, Deniz anne yine elleri kolları dolu dolu gelmişti elbette. Yaptıkları sarmaları, börekleri Barut'a yedirirlerken Ateş de bir köşeye çekilmiş bunlardan nasipleniyordu. Ağzı dolu dolu, "Kızım bak bunlar kaçmaz. Her zaman yapmaz bu çıtır kızlar bunları."deyip ağzıma tıktığı sarmaların tadı hala damağımdaydı. Barut'un ters bakışları üzerimde dolanırken zoraki bir şeyler tırtıkyabildim. Rasim ve Melek abla Trabzona döneceklerinden bahsederken o sıra duvara yaslanmış öylece ayakta dikilen Asrın gözüme çarpmıştı. Derin düşüncelere boğulmuş görünüyordu. Bedeni burada dururken aklı bambaşka bir âlemde olduğu da belliydi. Bu haliyle ne kadar da bana benziyordu. Fırtına baba, Ateş'in yanına yürüdüğünde dikkatim dağılmıştı. Ateş'in kulağına eğilerek bir şeyler söyledi ve ikisi birlikte konuşarak dışarıya çıkmıştı. Yeni bir olay olduğunu fark etsem de bu defa burnumu sokmadım. Barut'un gözleri yeterince üzerimdeyken öylece bir köşeden izlemek hayrıma olacaktı. Aramızdaki soğuk savaşı başta Emine babaanne olmak üzere herkes anlamıştı fakat, üzerimize gelecek hiçbir konu açmamışlardı. Kimse aramızdaki sorunlara karışmak istemiyordu. En doğrusu da buydu zaten. Ya bu fırtınadan biz birlikte çıkacaktık, ya da ikimizde kendimizi salacak ayrı yerlere savrulacaktık. Öğleden sonra ilk kafileyi yolculamış halde yeni misafirlerimizi buyur etmiştik. Poyraz amca, Sevil yenge ve yanlarında da hiç beklemediğimiz bir misafirle çıkıp gelmişlerdi. Rüzgar amca ile.
Adamla nahoş bir tanışma anısı gerçekleştirmiş olmamıza rağmen bana gayet yakın ve sıcak kanlı davranmıştı. Ona karşı mahcuptum ama o bunu görmezden gelecek kadar anlayışlı bir adamdı. Öyle ki beni şefkatle kucaklamıştı. Bende aynı karşılığı vermiştim ona. Barut'a öyle sevgiyle bakıyordu ki kocamın bu adamı bu kadar neden sevdiğinin sebebini şimdi daha iyi anlayabiliyordum. Ona kendi çocuğu gibi davranıyor, şakalaşıyor ve benim şu sıralar yapamadığım şeyi yaparak onu güldürebiliyordu.
Sevil yenge, Rüzgar amcanın ensesine yalancı kızgınlıkla vurarak, "Rahmetli Asiye nene ile senden ne çekmiştik be Rüzgar."diye takıldı. Rüzgar amca tek kaşını muzur bir gülüşle kaldırarak cevap verdi.
"Siz benden hiç çekmediniz, kusura bakmayın. Olan Fırtına abimle Deniz yengeme oldu. Rahmetliyle az basmadık onları."
Poyraz amca hamurdandı. "Ulan sen ne haylaz bir şeydin. Neyse ki tez zamanda evlenip ev ocak oldun da kurtardık senden. Hiç olmadık anların katiliydin ulan sen. Her taşın altından senin o koca kafan çıkıyordu."
Rüzgar amca sanki övgü almışcasına yakalarını düzeltti.
"Sizde ne öyle ulu orta. Tövbee! Konuşturmayın beni gelinimin yanında. Size o kadar dedim odanız yoksa diye ama nerdeee."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Ceza (Karadeniz Serisi, BARUT) Tamamlandı.
Roman d'amourBen, Tanem Mutlu.. Gerçekten ergenlik dönemi hariç mutlu bir hayat süren, her zaman gülümseyen bir kızdım. Kendimi mutlu ettiğimde herkesinde mutlu olabileceğine inanacak kadar da bencil! Ama benim neden bu hale geldiğimi ailemde dahil olmak üzere k...