"Bana hiç sordun mu? Babanın gelini olmak istiyormuyum sence?"diye haykırdım yüzüne doğru. Benim için konuşmak gerçekten güçleşmişti. Yutkundum ve kendimi olabildiğince zorlayarak sözlerime sessizce devam ettim. "Bana karşı bu gece... susmanın bedelini ödeyeceksin, Barut!"
Eğilip alını alnıma yasladı ve derin bir soluk çekerken burnunu burnuma sürttü. "Konuşmak için hazır değildim..."sesi kısık ve arasına biraz da pişmanlık sıkışmış gibiydi.
"Bu geçerli bir bahane değil!" Onu üstümden itmeye çalışırken kendini daha çok bedenime doğru bastırdı. Yakınlığı, kokusu ona olan öfkemin dinmesine sebep oluyordu ama hayır, buna bu defa izin veremezdim. Benden her ne gizliyorsa anlatacaktı. Peki ben onu hala dinlemek istiyor muydum? "Artık anlatmak istesen bile seni dinlemeyeceğim!"
Bileklerimi kavrayıp başımın üstünde birleştirdi. "Dinleyeceksin!"diye adeta emretti. Başımı hırsla iki yana salladım. Onun esareti altından kurtulmak için halen daha mücadele veriyordum. Sonra birşey oldu. Barut ansızın üstümden kalktı. Daha doğrusu ben kalktığını düşünmüştüm. Melek abla başımızda zebellah gibi dikilirken elindeki kalınca sopayı gözünü hiç kırpmadan Barut'un sırtına indirdi. Bir an nefesim tıkandı, boğazım düğümlendi.
"Ula burasi dingonun ağırimidur, oyle destursuz dalaysun içeri."
Barut şaşkınlıktan kendini korumayı bile akıl edemeden ikinci darbeyi de kıçına yemişti."Kızimi ağlataysun. Sonra ev basaysun. Oldi! Bizde zati ağaç kavuiduk." Sopayı bir kez daha bu defa beline indirdi. "Nasi. Haydarum gazuni alay mi?"
O darbeler sanki onun bedenine değil de benim kalbime şiddetli bir tokat halinde iniyordu. İşin enteresan yanı Barut asla kendini korumaya çalışmıyordu ve tamamen gelecek olan darbelere kendini teslim etmiş durumdaydı. Gözlerime derinden hüzünle bakarken harelerinde sadece pişmanlık gizliydi. Yüreğim cız etse de nihayetinde öfkem galip gelmişti ve kendimi Melek ablayı yüreklendirirken bulmuştum.
"Ellerin dert görmesin ablam. Ohhh olsun!"
Neden sözlerimi kalbim desteklemiyordu?
"Melek abla!"diye diye gürledi bir an da Barut ve tek bir hamlede uzanıp sopayı elinden aldı. "Fazla içtim, acı hissetmiyorum. Malesef gazımı...alamaysun!" alayla gülümsedi. Yüksek çıkan sesine nazaran oldukça sakin görünüyordu.
"Huyy... fişku iç, bokyiyenun uşağu!" Ellerini kaldırıp Barut'un yüzüne doğru salladı. "Aha ettum anana babana küfür."
Melek abla ve Barut ayak üstü didişirken Sıla ve Kübra kollarıma girerek beni yerden kaldırdığında kıçımın acısını ancak hissetmiştim. Sızlana sızlana yatağıma yürüdüm. O sıra Habibe ablanın yorganın altına saklanarak kaybolduğunu, Mihriba'nın yatağında oturmuş, bir Melek ablaya bir de Barut'a bakarak şaşkınca kıkırdadığını fark ettim.
Arkamı dönüp baktığımda ise Melek abla elmanın çöpünü tutar gibi Barut'un boğazına yapıştığını ve kapıyı açıp onu dışarıya atmasını hüzünlü gözlerle uzaktan izledim. Yapma kalbim! Az önceki göz yaşlarının değeri bu kadar olmamalı. Ona üzülmemelisin. Çünkü seni üzen kişi bizzat o zaten!
"Şimdi siktur olup gidiysun kapumuzdan!"
"Tanem'i almadan gitmem abla!"diye diklendi Barut. "Onu bana ver. Yoksa yine kırarım kapıyı."
Öfkeyle tırnaklarımı avcılarımın içine bastırdım. "Ama ben seninle gelmek istemiyorum!"diye seslendim bağırarak. "Defol git!"
Barut hızla Melek ablayı itmeye ve tekrar barakaya girmeye çalışırken korkuyla irkildim. Sıla ve Kübra da Barut'u engellemek için Melek ablaya yardım ediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Ceza (Karadeniz Serisi, BARUT) Tamamlandı.
RomanceBen, Tanem Mutlu.. Gerçekten ergenlik dönemi hariç mutlu bir hayat süren, her zaman gülümseyen bir kızdım. Kendimi mutlu ettiğimde herkesinde mutlu olabileceğine inanacak kadar da bencil! Ama benim neden bu hale geldiğimi ailemde dahil olmak üzere k...