SÖZ VERDİĞİM GİBİ KORSAN HİKAYESİNİ DE PAYLAŞIYORUM ARTIK... YENİ BİR HİKAYEYE BAŞLAMIŞ OLMANIN VERDİĞİ BİR MUTLULUK OLUYOR HEP BENDE... SİZDE NASIL BİLMİYORUM... LÜTFEN YORUM VE BEĞENİLERİNİZİ ESİRGEMEYİN... SİZLERİ WİLLOW İLE (BENİM FAVORİ KADIN KARAKTERİMDİR) BAŞ BAŞA BIRAKIYORUM... UMARIM BEĞENİRSİNİZ...
15 KASIM 1853
Willow Phelan, limana yanaşan gemileri izliyordu. İngiltere limanına demir atan bu devasa gemileri her zaman birer canavara benzetirdi. Ancak bunlar kötü canavarlar değillerdi. Sevdiği ve hayatta olan tek varlığı biricik kocasını ona getiren iyi huylu yaratıklardı onun gözünde.
Willow, yirmili yaşlarının sonlarında bir kadındı. Kumral saçları dalgalıydı ve ensesinden basitçe bir tokayla bağlanmıştı. Üzerindeki elbise çok eskiydi. İki sezon öncesinin modası gibi yüksek belliydi ve hiçbir gösterişi kalmamıştı. Terlikleri uzun eteklerinin altında görünmeseler de onlarda oldukça yıpranmıştı. Genç kadının üzerinde el örgüsü olduğu belli olan bir şal vardı ve burnu hafif esen rüzgârdan kızarmıştı. Mavi gözleri tıpkı Londra'nın havası gibi çekilen sıkıntılardan yaşından daha olgun ve karanlık bakıyordu.
Willow Phelan, bir denizci olan Jhon Phelan'ın karısıydı. Kocası bir ticaret gemisinde çalıştığı için senenin en aşağı dokuz ayında denizde oluyordu. Willow, sanki her akşam o gelecekmiş gibi hazırlık yapardı ve her gün limana gidip kocasının geleceği geminin yollarını gözlerdi.
Genç kadın onun bugünde gelmeyeceğini biliyordu aslında. Jhon'un son gönderdiği mektupta bugün yani on beş kasımda geleceklerini yazmıştı. Ancak Willow çok uzun süredir kocasının yokluğunu çekiyordu ve onu gerçekten özlemişti.
Derin nefeslerle Londra'ın kirli havasını içine çekti. Jhon'un bugünde gelmeyeceğini biliyordu ancak hep bir umut ışığı vardı Willow için. Hep belki bir şans erken gelme şansı olurdu. Ancak Jhon hiçbir zaman erken gelmiyordu. Tam zamanında geliyordu bazen geç kalıyordu. Ancak hiçbir zaman erken gelme şansı olmuyordu.
Willow, dudaklarını ısırdı ve arkasını döndü. Artık eve gitmesi iyi olurdu. Hava giderek soğuyordu ve Londra sokakları onun gibi gösterişsiz bir kadın için bile hiç uygun değildi. Sokaklar her geçen gün daha da tehlikeli bir hal alıyordu.
Ev dediği yer basit bir gecekonduydu. Tek katlı ev bir şöminenin yardımıyla ısınıyordu ve sadece bir odası vardı. Son derece fakir ve gösterişsiz bir evdi. Tıpkı evin sahibi kadın gibiydi.
Kocası olmayan bir kadın ona bırakılan parayla aylarını geçindirmek zorundaydı ve bu iş hiç kolay değildi. Jhon her seferinde yeteri kadar para bırakamıyordu. Bu yüzden Willow çoğu zaman kendi yaptığı el işlerini satmak zorunda kalıyordu.
Genç kadın şöminenin hemen dibinde durmuş ufak tencerenin içinde kaynayan yemeği düşünceli bir şekilde karıştırıyordu. Kurumuş ve çatlamış dudakları hafif aralanmıştı ve gözleri anıların pençesine takılmış gibiydi.
Bir zamanlar güzelliği ve zarafetiyle Londra sosyetesinde yer edinmiş bir genç kızdı. Hayallerle bezeli bir dünyada yaşayan zengin bir baronun kızıydı. Bir sezonda yedi büyük evlilik teklifi almıştı. Bir zamanlar bir köşkte yaşayan zengin ve güzel bir kadındı.
Willow, bir denizcinin büyüsüne kapılmıştı. Jhon, genç ve hayallerle dolu genç bir adamdı. Denizcilikle uğraşıyordu. Willow ile tesadüfen bir fabrika gezisinde tanışmışlardı. Taliplerinden biri büyük bir kumaş fabrikasının sahibi genç bir adamdı ve Jhon ona yurt dışından getirdiği ipekleri göstermek için gelmişti.
Gezdiği ülkeleri ve denizdeki maceralarını anlatarak genç kadının hayallerini süslemiş onu büyülemişti. Willow, kendini bir prenses gibi hissetmişti. Ancak rüya çok sürmemişti. Jhon, evlenmeyi düşünmüyordu onun gözü yüksekteydi ancak Willow, hayatının kalanını onunla geçirmek istediğine karar vermişti.
Büyük bir skandalın ardından Willow ailesi tarafından reddedildi ve Jhon onurlu bir şekilde onunla evlenmek zorunda kalmıştı. Belki de ilk zamanları kötü değildi. Ancak zaman geçtikçe Jhon'un eve olan bağlılığı giderek azalmıştı. Willow'un ona çocuk verememiş olması da cabası olmuştu.
Genç kadın o güzel genç kızlık zamanlarını düşündü. Bir zamanlar ne kadar da güzeldi. Şimdiyse hiçbir şeyi yoktu. Kocasını çok seviyordu. Ne olursa olsun o sahip olduğu tek aileydi. Onun için vazgeçtiği hiçbir şeyden pişman değildi. O zamanlar henüz on sekiz yaşında bir kızdı. Yedi yıllık evliliği ve yaşadığı hayatta çok şey öğrenmişti. Hayatta kalmayı ve güçlü olmayı öğrenmişti. Ancak kocasını özlediği de bir gerçekti. Bu dönemde bir kadının kendi ayaklarının üzerinde durması imkânsız derece de zordu.
Willow, derin bir nefes aldı ve tencereyi bir havlu yardımıyla ocağın üzerinden aldı. Tek başına yemek yemeyi sevmiyordu. Ancak buna alışmıştı artık. Çok fazla arkadaşı yoktu. Kocası nadiren eve geliyordu. Yalnız yaşamak onun kaderiydi.
Belki yalnız başına ölmek...
Genç kadın başını iki yana salladı ve düşüncelerinden kurtulmaya çalıştı. Jhon birazdan gelecekti muhtemelen. Kesinlikle gelmesine az kalmış olmalıydı. Bu gece yalnız yemeyecekti, yalnız uyumayacaktı demekti bu da. Genç kadın bu düşünceyle gülümsedi.
Tam o anda kapı sert bir şekilde vuruldu. Willow heyecanla ayağa fırladı. Gelmişti işte. Kocası gelmişti evine. Sonunda yine ona gelmişti. Dokuz ay sonunda yine birlikte olacaklardı. Koşarak kapıya doğru gitti ve heyecanla kapıyı açtı.
Kapıda onu bekleyen kocası değildi. Willow'un neşeyle gülümseyen yüzü karşısındakileri görünce soldu. İki asker kapıda ona bakıyorlardı. Genç kadın tereddütle etrafına bakındı. "Yardımcı olabilir miyim?"
"Bayan Phelan, siz misiniz?"
Willow, dudaklarını ısırdı. "Evet, benim"
Askerler birbirlerine baktılar. Ardından onunla konuşan asker derin bir nefes aldı. "Bayan Phelan" dedi sakin ve duygusuz bir sesle. "Kocanız dün korsanlarla yapılan bir çatışmada öldü" dedi. "Korsanların gemisinden sağ çıkamadı"
Willow, bir süre adamlara öylece baktı. Söyledikleri şeyleri algılamaya çalışıyor kelimeler beyninde yankılanıyordu. Söylenen her bir kelime bir uğultu gibiydi.
Jhon ölmüştü...
Bir korsan gemisinde ölmüştü...
Jhon... Bir korsan gemisinde... Ama neden?
Willow, birden düşüncelerle boğulmuş bir halde kalakaldı. Daha fazla nefes alamadığını hissetti. Genç kadın birden bire olduğu yere yığılıp kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORSAN
FantasyBen her zaman mücadele etmeye hazırım. Çünkü benim adım Willow Helois O'Cannor. Ben bir canavarın karısı ve bir meleğin annesiyim. Daha da önemlisi ben bir kadınım!