Nasip diye kavram vardı..Ne ötesi olurdu..Nede gerisi..
--------------♡------------
Hislerimin durağanlaştığı, sessizliğin hep sürmesini istediğim nadir saniyelerdendik..
Herkes birden odadan çıkmış, sanki paylaşmamız gereken özel şeyler varmış gibi bizi yalnız bırakmışlardı.Konuşmaya niyetli olmayan adamı, bende zaten konuşturmaya niyetli olmadığım için kalkmaya yeltendim.
Ama birden yanımdaki adam sanki bu anı bekliyormuş gibi, kolumu tutup kalkmama engel oldu.İlk defa yabancı bir erkeğin dokunuşuna sessiz kalacaktım..
Bugüne kadar kendimi haramdan, yılandan kaçar gibi korumuştum.
Ama şimdi o bana dokunabilirdi..
Çünkü helaldi..
Ama bence hiçbir helalin dokunuşu bu kadar duygusuz değildi...Direk eline bakıp, bakışlarımı yüzüne çıkarmadan beklemeye başladım.
Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu ve ben çekmesi için beklediğim elini o tuttuğu kolumdan elime indirip kendi avuçları içine aldı.Benim küçük ve kırılgan ellerimi, sanki en çok korumaya onun elleri yakışır gibi bir tablo çizdi gören gözlerimde...
Heyecanla ve şokla bakmamaya karar kıldığım harelerine, karar bozarcasına bakmaya başladım.
Buda neyin nesiydi?
Bir şey çaktırmamak, yanlış bir şey yapmamak için sadece bekledim..
O ise cebinden bir şey çıkarttı ve ben ne olduğunu gördüğümde sandığım şeyi mi yapacak diye düşünmeye kalmadan, benim şaşkın bakışlarım altında bugün aldığı zümrüt yeşili yüzüğü parmağıma taktı.
"Bu-Bu ama neden?"
Yaptığı belirsiz hareket karşısında kurabileceğim en mantıklı cümle ancak böyle bişey olabilirdi.
"Teyzemin yüzüğü.Aslında elimde olsa asla sana vermezdim ama-"Hiç gözlerime bakmadan da acıyla yumduğunu hissettiğim harelerini, sanki itinayla benden gizliyordu.
"Vasiyetini yerine getirmek zorundayım!"Vasiyet mi?
Vefat eden bir teyzesi mi vardı?
Önce arkadaşı şimdi teyzesi..Kim bilir daha ne acılar barındırıyordu acımasız kalbinde..
"Neden vefat etti?"
Az önce bir yüzükte boğulan kendisi değilmiş gibi yine buz gibi bakmaya başladı.
"Fazla soru soruyorsun!"Sonra tiksinir gibi elimi bırakıp hiç birşey demeden ayaklandı..
Bende arkasından ayaklanıp tam önüne geçmek için hamle yapıyordum ki her zaman ki gibi yine sakarlığım tuttu.Ayağım girişteki masaya takıldı ve yere düştüm.
Ama düştüğüm zemin sanki olması gerektiği gibi sert değildi..
Sımsıkı yumduğum gözlerimin birini açınca karşımda fazla yakınımda gördüğüm keskin elalarla yutkunmadan edemedim.
Şuan resmen onun kolları arasındaydım!!
Yağmurdan sonraki toprak kokusunu solumak hiç bu kadar hoşuma gitmemişti sanki..
Deniz, yağmur ve toprak..
Üçünün arasında arafta kalan muhteşem bir koku...
Bu ölüm ve kan kokması gereken adamdan sanki hiç ona ait değilmişçesine süzülüp burnuma doluyordu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFİTAP(Sonbahar Serisi-1)
EspiritualSonbahar bir veda değildi aslında.O bir vuslattı.Topraktan gelen yaprakların yeniden toprağa kavuşması firak olurmuydu hiç.. Düşünene kitap..Görene levha! Sonbahar kadar sarı.. Lavanta kadar pembe.. Ve ıhlamur kadar hoş kokulu bir dünya.. Bir gün zi...