31. ~ KARAGÜL ~

34K 1.4K 452
                                    

..................

YÜSRA'DAN...

Bedenime sardığım havluyu her iki elimle de sabitleyip sıkı sıkıya bağladım belimdeki havlu kemerle. Boynumdan sular aşağı doğru inerken geliş yönünün saçlarım olduğu aşikârdı. Çıplak ayaklarımla soğuk zemine basıp kapıya doğru adım atmaya çabaladım ama çabalamam göreve itaat etmemişti. Gücüm yoktu. Adım atacak gücü dahi bulamıyordum kendimde. Vücudumun her bir yanı kırmızı alarım gibi ötüyordu.

Başıma aldığım darbeler şiddetli bir ağrıya sebebiyet verirken karnıma aldığım tekmelerde iki büklüm yürümeye mahkum kılıyordu beni. Tüm acılarımı tam unutmak için gözlerimi kapatıyordum ama Rauf'un bana dokunmaya çalıştığı sahneleri hatırlayınca sıçrayarak yataktan uyanmış kişiler gibi açıyordum gözlerimi.

O pis gözlerinin bakış açısı olmak, kirli ellerinin arasında kaybolmak, gözlerimi lekeyen dudaklarına saniyelik bir durum olsada bakmak durumunda kalmak... Hepsini belki beş dakikada yaşamış olabilirdim ama o anki duygu yükü hiç bir şeye benzemiyordu. Yataktaki debelenmelerimin ardı arkası kesilmezken birden gelen deli gücüyle ısırmıştım Rauf'un kulağını. Bir kaç saniyelik boşluğundan yararlanıp kaçmıştım yataktan ama elini sırtıma atıp, yırtmıştı elbisemi. O an. Işte o an her şeyden umudumu kesmiştim. Bitti demiştim içimden. Ölmek için büyük bir sebebim varken yaşamak için tek bir sebebim yoktu o saniyelerde. Taki Ömer'i karşımda görene kadar. O an ki mutluluğum küçük bir çocuğa alınan oyuncak gibiydi. Kendimi nasıl ona teslim ettiğimi, bayıldığımı, arabaya nasıl bindiğimi, hiç bir şeyi hatırlamıyordum.

Son bir güçle ayaklarımı hareket ettirip banyonun kapısına doğru yürüdüm, sersem bir halde. Karnım açtı, uykum vardı ve en kötüsü her şeyden korkuyordum. Kapıyı açarken birden Rauf'un çıkacağını düşünmek yada peşimde birinin olduğunu hissetmek tarifi tarifsiz bir hastalıktı.


Kurumuş boğazımı yutkunarak nemlendirip çıktım banyondan.
Biran önce Ömer'in yanına gitmek istiyordum. Tek kalınca delirecek gibi oluyordum. Boğazımı biri sıkıyormuş gibi nefessiz kalmak, öznesinde Rauf'un ismi olan cümleleri ve görüntüleri hayal etmek çok pis bir duyguydu. Belkide artık hissettiğim bir duygu yükünden kat be kat daha ağırdı.

Dolaptaki kıyafetlere gözlerimi gezdirip benim, hem bedenime hemde cinsime uygun olan kıyafetlere iliştirdim sulu gözlerimi. Daha önce geldiğimde hep Ömer'in kıyafeti vardı ama şimdi bir bölümüde bana ait kıyafetlerle doluydu.

Elime lacivert bir eşofman takımı alıp vakit kaybetmeden üzerime giyerek çıktım yalnızlığımı kanıtlayan duygulu odadan.

Mutfaktan gelen seslerle oraya giderken bir yandan da gözlerimde ki nemliliği siliyordum. Biraz daha Ömer'in beni ağlarken görmesine seyirci kalamazdım. Benim ağladığımı görünce gözlerinde ki o hissiz üzüntüyü sezebiliyordum. Ve artık bu mahmur bakışların altında yatan acıma duygusunu görmeye tahammülüm yoktu.

Mutfağın içine girmeden kapı pervazında durup sırtı bana dönük bir şekilde ocağın önünde duran Ömer'e baktım. Kulağındaki telefonu omzuyla sabitlerken elleriylede önünde ki yumurtayı kırmaya çalışıyordu ama tek sonuç; kırılan yumurtanın yarısının yerde olmasıydı. O kadar çok sert vuruyordu ki yumurtaya, haliyle kabuğu paramparça oluyor buda yetmezmiş gibi yarısı yeri boyluyordu.

Kulağındaki telefondan her kimle konuşuyorsa yumurta tarifini ister gibi konuşma cümlelerine şahit oldum. Bu halde bile gülmemi bastıramadan hafif sırıtınca Ömer, varlığımı anlayıp döndü yüzünü bana. Sanki çok büyük bir suç işlemiş gibi telefonunu aceleyle kapatıp kâsedeki yumurtayı tavaya aktardı.

YAPMA!/KARAGÜL #TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin