Şafak bir kelebeğin kozasından çıkışını andırırcasına sökülüyordu. Genç adamın soğuktan parmakları uyuşmuştu. Çekik gözleri gökyüzüne kızıllık yayan güneşi izliyordu.
Ağzındaki karamel tadıyla gözleri kapanmıştı.
Şafağın sökülüşü gerçekten de lezzetliydi.
Koltuğun kenarına büzülmüş minik bedenin yeşil saçları alnına dökülüyordu,hırkasının kollarını parmak uçlarına kadar çekti.
Daha gelmemişti. Oysa ki bir sabah olmuştu. Günlerdir neredeydi? Sofrayı boşuna mı kurmuştu? Belki aç gelirdi.
Her öğün bu düşünceyle özene bözene yemekler yapıyordu.Gözü bir an olsun pencereden ayrılmazken neyi beklediğini bile bilmiyordu.
Neyi bekliyordu?
Sonra yarım dairelik bir görüntüsü olan kapı sesini duydu. Kahvenin en güzel tonuna sahiplik yapan gözleri parlamıştı.
Gelmişti.
Heyecanı sanki mayhoş bir meyve yemiş gibi hissettirse de kollarını etrafına doladı. Sesten hoşlanmıyordu. Öyleyse o da ses çıkarmazdı.
Salona giriş yapan genç adamın gözleri ise girdiği ilk an kahve gözlerle kesişmişti.
"Sesinin rengini unutmaya başlamıştım Taehyung."
Gözlerinin içine bakarak söylediği sözlerden sonra başını pencere tarafına çevirdi. Kalbi haddinden fazla çalışıyordu.
Neden ki? Diye düşündü.
Beynim zaten çift yönlü çalışıyorken şimdi de kalbim mi?
Taehyung gözleri karşısındaki gencin saçlarında takılı kalmıştı. Daha önce rastladığı tüm insanlarda iğrenerek baktığı bir renkti.
"Benim sesimin bir rengi mi varmış?"
Yoongi ise artık tamamen aydınlanan havaya bakıyordu. Hayat yavaş yavaş canlanıyordu. Taehyung'un sorusuyla yüzünü huzurlu bir ifade kapladı.
"Var tabii."
"Neymiş?"
Güldü. Küçük dişleri gözükürken gözlerindeki ifadeyi kim görse tanırdı.
"Turkuaz." Dedi saçlarına dokunarak.
Taehyung her zamanki gibiydi. Sadece dinliyor, merak ettiğini soruyor ve susuyordu. Onun gözünde hiçbir değeri yoktu.
Fakat Tanrı şahit olsun ki, Yoongi'nin canı öyle acıyor, öyle kavruk kavruk dökülüyordu ki parçaları; kesikti hep içi.
"Aç mısın?" Odaya dolan sesiyle gencin umarsız bakışları kendisine odaklanmıştı.
"Hayır, bu saatte neden kalktın ki sen?"
Gülümsedi.
"Erken yatmıştım."
Uyumamıştı ki. Uzun zamandır ne uyuyabiliyor ne de yemek yiyebiliyordu.
Kafasını salladı Taehyung.
"Ama benim uykum var. Saçlarımı okşa."
Çok hevesli gözükmemeye çalışarak başını salladı.
"Tamam."
Sesi gerçekten de turkuazdı. Onu serinletiyor, boğuyor, üşütüyor ama hep bir yerlerinden yakalıyordu.
Uzun ve cüsseli bedeni dizlerine yatırdığı an kalbindeki gümbürtüyü duymamasını diledi.
Elini simsiyah saçlarına atarken acıtmaktan, onu rahatsız edecek bir şey yapmaktan korktuğu için nefes alış verişleri bile kontrollüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PRAECEPS 'taegi'
Fanfiction-tamamlandı "Sen canımı çok yaktın benim, şimdiyse karşıma geçmiş beni sevdiğini söylüyorsun, öyle mi?" Bir evren. "Sus. Gerçekten sus Taehyung. Yoksa aldanırım." İçinde, Taehyung'un Yoongi'si. Bir yuva. İçinde, Yoongi'nin Taehyung'u. Etrafında çi...