Sevmek zordu.
Bir insanın kendisini sevmesi hele; işte bu gerçekten de zordu.
Beni kendimden tiksindirmişlerdi, liseden sonra başlayan sosyofobim; hastalığımı yüzüme vuran, beni sırf bunun için aralarına almayan insan demeye bin şahit iğrenç kişilerle yaşamak zorunda olmak ve bunların üzerine eklenen onca şeyden sonra buydum.
Bu hayatı ben seçmemiştim fakat bu hayata yaşamaya itilmiştim. Sevginin esirgendiği, disiplini zorunlu kılan bir yurtta yetişmiştim.
Ailem yoktu, olsaydı belki her şey daha farklı olurdu. Bana sevgiyi öğreten şarkılardı; bir annem olmamıştı. Saçlarımı okşayıp yol gösteren bir babam yoktu.
Yalnızlık küçümsenecek bir şey değildi ve bunu ancak benim gibiler bilirdi.
Kalp kırmak kolaydı, ilkokulda aralarına karışıp oynamak istediğim bir futbol takımı vardı. 'Olmaz.' demişti içlerinden biri; 'Annem onunla konuşmamam gerektiğini söylüyor. O varsa ben yokum.'
Cümleleri algıladığım anda zihnime saplanan keskin bir acıyı asla unutmayacaktım. Arkadaşım yoktu, benimle konuşmamaları gerektiği aileleri tarafından tembihlenmişti çünkü.
Sorun neydi?
Bende miydi?
Zihnim farklı çalışıyorsa, duygularım yönünü şaşırıyorsa suçlusu ben miydim?
Bir erkeğin bir kıza zorla sahip olması sapkınlık değildi de, benim erkeklerden etkilenmem mi sapkınlıktı?
Toplumun kurduğu baskıyı iliklerime dek hissettiğim zamanlardı; insanlardan korkuyordum. Onlardan olabildiğince uzak duruyor, derslerde kaldırıldığım zamanlar iki kelimeyi bir araya getirebilmek için oldukça çaba sarf ediyordum.
Reşit olduğum zaman ise kapı önüne konulacağımı bildiğimden bir yandan da çalışıyordum.
Hayat düzenbazdı, gerçekler ise merhametsiz.
Umutsuzluğa kapıldığım zamanlar oldukça fazlaydı; ki ruhum bile sakattı. İntihara meyilli doğmuştum.
İşte tam da öyle bir zamanda karşıma çıkan birisi vardı. Kim Taehyung, hayatımın merkezine yerleşmişti.
Ondan kaçamıyordum fakat, ona yaklaşamıyordum da. Bıraktığı yerde kalmak zorundaydım.
O hep giden taraftı, bense bekleyen; diyorum ya bizim için her şey karşılıksızdı.
Onu sevdiğimi biliyordu, fakat bana ne geçiş izni veriyor ne de reddediyordu. İstediklerini yaptırmakta ustaydı. Çünkü karşısında onu reddedecek birisi yoktu.
Onu asla geri çevirmezdim.
Bana tonla laf söyleyip evden çıkıp gittiği günden sonraki attığı özür sayılabilecek mesajının ardından güne daha aydınlık başlamış gibi hissediyordum.
Siyahın tonları mı var sanki?
Yatağımdan kalkıp mutfağa ilerlediğimde evde mısır gevreğinin kalmadığını fark etmiştim. Sabahları gevrekten başka bir şey yemediğim için mecbur almak zorundaydım.
Pijama olarak kullandığım eşofmanımın üzerine bir ceket geçirdikten sonra, taramaya üşendiğim saçlarımı da bir berenin içine tıkıştırdım.
Kışın bitmesine az kalsa da hava hala çok soğuktu, titreyen ellerimi ceplerime koydum. Acelem yoktu, sakin başladığım günün keyfini çıkarıyordum.
Havadaki serin esinti beni ürpertse de verdiği nane hissini sevmiştim.
Hedefime vardığımda ise vakit kaybetmeden sıcak markete giriş yaptığımda etrafımı saran sıcaklığı memnuniyetle kucakladım.
![](https://img.wattpad.com/cover/176213905-288-k835104.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PRAECEPS 'taegi'
Fiksi Penggemar-tamamlandı "Sen canımı çok yaktın benim, şimdiyse karşıma geçmiş beni sevdiğini söylüyorsun, öyle mi?" Bir evren. "Sus. Gerçekten sus Taehyung. Yoksa aldanırım." İçinde, Taehyung'un Yoongi'si. Bir yuva. İçinde, Yoongi'nin Taehyung'u. Etrafında çi...