İki gün geçmişti. Jungkook'la yaşadığımız o andan sonra ondan utandığım için köşe bucak kaçıyordum. Sorduğu sorulara kısa cevaplar verip tuvalete giriyordum. Sadece ona bakmam bile yeterliydi kıpkırmızı olmam için.
Jungkook ise iki gündür aşk hikayeleri okuyordu. Aşkla ilgili öğrendiği şeyleri defterine not alıyordu.
Jungkook duş almaya girmişti. O günden sonra bir daha benimle temasa geçmemişti. Galiba bunun benim için yanlış olduğunu düşünüyordu. Hala erkeklerin arasında da bir şey olabileceğini söylememiştim ona nedensizce.
Saatlerdir uzanıyordum. Yatağımdan doğruldum. Masanın üstünde siyah kapaklı bir defter gördüğümde dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu Jungkook'un aşkla ilgili öğrendiği şeyleri yazdığı defterdi.
Yavaşça ayağa kalktım. Jungkook hala duş alıyordu. Sessiz adımlarla defterinin yanına gittim. Defteri elime aldığımda birkaç saniye düşündüm.
Açmalı mıydım?
Bir anlık cesaretle defteri açtım. Jungkook'un kötü el yazısı eşliğinde yazdığı şeyleri okumaya başladım.
- Aşk tamamen saçmalık.
Kıkırdadım. Defterin ilk sayfasına bunu yazmıştı. Onun aşkı tamamen saçmalık gördüğünü biliyordum.
- Kız ve erkek arasında oluyor.
Alt dudağımı ısırdım. Bu biraz benim suçumdu.
- Aşık olduğun kişiye sarılmak...
Titrek bir nefes verdim. Nedensizce bu bana güneşin doğuşunu izlediğimiz günü hatırlatmıştı.
- Aşık olduğun kişiye iltifat etmek...
Çünkü senin kadar güzel gülmüyordu.
Kafamı iki yana salladım. Jungkook aklıma gelip duruyordu.
- Aşık olduğun kişiyi sarmalayarak uyumak...
- Aşık olduğun kişiyi uyurken izlemek...
- Aşık olduğun kişiyi öpmek...
Maddeler altında yazdığı bir sürü şey vardı. Devamını da okuyacağım sırada kapı sesi duydum. Jungkook'un banyodan çıktığını anladığımda hızla defteri yerine bıraktım. Jungkook'un salona geçtiğini fark ettiğimde derin bir nefes verdim.
Kapı çaldı ve siparişlerimiz geldi. Akşam yemeğini ikimizde hızla yedik. Jungkook'un bana uzun uzun baktığını hissetsem de kafamı bile kaldıramıyordum. Ne zaman ona baksam aklıma bacağımı okşaması geliyordu.
Saatler geçti. Ben odamda takılırken Jungkook film izliyordu. Yatağıma uzandım. Uykum çoktan gelmişti. Gözlerimi kapadım ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Gece saat kaçtı bilmiyorum ama bir anda yatağın yan tarafının çöktüğünü hissettim. Gözlerimi yavaşça araladığımda Jungkook görüş alanıma girdi. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım.
"N-ne yapıyorsun?"
Jungkook bir süre bana baktı.
"Uyurken nasıl göründüğünü merak ettim."
Dudaklarım aralandı. Yaptığı her şey beni heyecanlandırıyordu. Kalbim yaptığı şeylere birkaç saniye bile bekleyemiyor, hemen hızlanmaya başlıyordu.
Bir süre öylece birbirimize baktık. Onun gözlerinin içine bakmak bile nefesimi kesiyordu. Çok yakışıklıydı. Dövmeleri, dağınık siyah saçları, büyük gözleri...
"Bana ailenden bahset." dedi bir anda. Hafifçe gülümsedim. Onun bir anda yaptığı şeylere şaşırmamalıydım artık.
"Ailem..." dedim ve bir süre düşündüm. "Onları hiç tanımadım."
Sonra derin bir nefes aldım.
"Ben küçükken ikisi birden bir trafik kazasında ölmüş. Bu yüzden beni çok da sevmeyen akrabalarım bana baktı. 18 yaşıma kadar akraba akraba dolaştım."
Jungkook kaşlarını çatıp bir süre düşündü.
"Akraba ne demek?"
Kıkırdadım. Bunu sorarken minik bir çocuğa benzemişti. Sert ve her istediğini yapan Jungkook birkaç saniyeliğine uzaklaşmış gibiydi.
"Annemin ve babamın annesi, babası, kardeşi benim akrabalarım oluyor."
Jungkook anlamış gibi kafasını salladı. Sonra devam ettim konuşmama.
"Annem ve babamla ilgili her şeyi akrabalarımdan öğrendim. Babam annemden önce birini sevmiş. Bütün herkes babamla o kadının evleneceğini düşünmüş. Fakat babam bir anda vaz geçmiş. Nedenini kimse bilmese de, bir anda annemle evlenmiş."
Jungkook tekrar kaşlarını çatınca yine bir şey soracağını anlamıştım.
"Evlenince ne oluyor?" dedi Jungkook. Bu konuya oldukça ilgili duruyordu.
"Birbirini seven iki kişi birbirini bir daha bırakmak istemedikleri için imza atıyorlar. Soyadları aynı oluyor. Taktıkları yüzük birbirlerine olan bağlılıklarının sembolü oluyor. Ölseler bile mezar taşlarında aynı soy adı yazıyor. Bu da onların ölene kadar ayrılmadıklarını gösteriyor."
Jungkook bir süre bana baktı. Gözleri yine simsiyah olmuştu. Bana öyle bakıyordu ki gözlerimi kaçıramadım bile.
"Birini sevdiğimi nasıl anlayacağım?"
Jungkook'un sorusu üzerine hafifçe gülümsedim. Elimi kalbine götürdüm. Kalbine dokundum ve konuştum.
"Burası sana ipucu verecek."
Jungkook'un kalbi hıphızlı atıyordu. Elimi yavaşça çekeceğim sırada Jungkook elimi tuttu. Elimi kalbinden çekmeme izin vermedi. Elimi tekrar kalbine koydu ve kendi elini de elimin üstüne...
Bir süre öylece kaldıktan sonra yatakta kaydı. Bana iyice yaklaştıktan sonra elimi kalbinin üzerinden çekti. Elimi tutmayı hala bırakmamıştı. Bana bakışları o kadar derindi ki, sadece bakışlarına bile eridiğimi hissedebiliyordum.
Elimi tuttuğu elini kendine doğru çekti. Onun mükemmel gücüyle beni kendine çekti. Kafam onun göğsüne değerken gözlerimi kırpıştırdım.
"S-sen..."
Konuşmama izin vermedi Jungkook. Bir elini saçlarıma koydu; diğer elini belime. Onun koca bedeni benim bedenimi sarmalarken gözlerimi kapattım istemsizce. Saçlarımı okşadığını hissettim. Belimdeki elini sıkılaştırdı.
"Sadece böyle kalalım." dedi boğuk bir sesle.
Jungkook'un kokusu burnuma doldu. Ona çoktan teslim olduğumu bağırdı tüm hücrelerim.
"Sen kollarımda uyu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ALİEN -KOOKMİN-
FanfictionDünya'ya bir görev uğruna inen bir uzaylı, bir insana karşı hiç bilmediği duygular hissederse? "Burası. Burası seni görüğümde hızlanıp duruyor. Bunun senin gezegenindeki anlamı ne?" *smut sahneler içerir* [TAMAMLANDI] *Angst sahneler içerir.* #Jikoo...