"Günaydın."
Yatağımda gerildim iyice. Belimi ve parmaklarımı çıtlattım. Sonra ayağa kalkıp bana uzun gelen pijamama basa basa penceremin önüne geldim. Beni uyandıran güneşe baktım.
"Ah, bir kere de sen bana 'günaydın' desen olmaz mı?"
Kendi kendime kıkırdadım. Yalnız yaşadığım için kimseye günaydın diyemiyordum. Bu yüzden ağaçlar, bulutlar ve güneş benim arkadaşım olmuştu.
Kapım çaldığında kocaman güldüm. Pijamama basmamak için paytak adımlarla kapıya yürüdüm. Kimin olduğunu bildiğim için sormaya bile gerek duymadan açtım kapıyı.
"Merhaba, Jimin."
Eğildim. "Merhaba amca."
Bang Shi Hyuk amca gülümsedi. Elindeki sıcak ekmeği bana uzattı.
"Hadi sana afiyet olsun."
Gülümseyerek aldım elindeki ekmeği. Bizim binanın görevlisiydi Bang Shi Hyuk Amca. Bana hep iyi davranırdı. Öz amcamdan farksızdı.
Kapıyı kapatıp dolaptan atıştırmalık bir şeyler aldım. Kahvaltımı yapıp dişlerimi fırçaladım.
Evde film keyfi yapacaktım bugün. Kumandayı alıp kanalları gezmeye başladım. Hiçbir şey bulamayınca telefonumu elime aldım. Güzel bir film aradım. Bir tane bulduğumda odama gidip üstümü değiştirdim. Filmi açmadan önce atıştırmalık bir şeyler almalıydım.
Kot ve tişört geçirdim üstüme. Yanıma biraz para da alıp çıktım evden. En yakın markete gidip şeker ve hazır patlamış mısır aldım. Kasada hepsini ödedikten sonra marketteki insanlara kocaman gülümseyip çıktım.
Paralarımı cebime koymaya çalışırken bozuk paralardan biri elimden düştü. Param yuvarlanarak ilerlemeye başladığında peşine düştüm. Sonra param bir taşa çarpıp durdu. Gülümseyerek paramı aldığım sırada bir korna sesi kulaklarımı doldurdu.
Bana doğru hızla gelen arabayı gördüğümde gözlerim kocaman açıldı. O kadar korkmuştum ki kaçamadım bile.
Arabanın bana çarpacağından emin olduğum anda gözlerimi sıkıca yumdum.
O sırada kolumu sertçe tutan bir el hissettim. Beni bir yere çekti ve elimdeki bütün eşyalar yere düştü. Kolumu tutan elim sahibi diğer elini de belime yerleştirdi.
Kalbim ağzımdan çıkabilecek gibi hızlı atıyordu. Bacaklarım titriyordu ve ben düşmemek için beni tutan kişiye sarılmıştım.
Gözlerimi yavaşça araladım. Burnumun dibinde bir adam gördüğümde gözlerimi tam açtım. Yüzü oldukça yakın olan bu adamı hala sıkıca tutuyordum.
"B-b-ben..."
Konuşmaya başlasam da becerememiştim. Dilim düğümlenmiş gibiydi. Hem az önce oluşabilecek olan kazadan, hem de burnumun dibindeki adamdan dolayı...
Sağ gözünün altında minik bir dövme vardı. Saçının bir tutamı maviydi. (YN: Bir sonraki bölümün multimedyasındaki Jungkook kendisi, saygılar.)
Ve beni kurtarmıştı.
Bana biraz daha yaklaştı. Yüzüme dikkatle bakıyordu. Burnu burnuma değdiğinde gözlerini kısıp inceledi beni.
"Demek sensin."
Ses tonu o kadar güzeldi ki, korkumu unutup bu esrarengiz adama odaklandım. Ne demeye çalıştığını anlayamamıştım.
Beni bir anda bıraktığında düşmemek için kendimi toparlamak zorunda kalmıştım. Ellerini cebine koyup hafifçe eğildi. Alaycı gülümsemesini yüzüne yerleştirip konuştu.
"Az kalsın insan ırkından bir kişiyi öldürüyordun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ALİEN -KOOKMİN-
FanficDünya'ya bir görev uğruna inen bir uzaylı, bir insana karşı hiç bilmediği duygular hissederse? "Burası. Burası seni görüğümde hızlanıp duruyor. Bunun senin gezegenindeki anlamı ne?" *smut sahneler içerir* [TAMAMLANDI] *Angst sahneler içerir.* #Jikoo...