Jungkook kolları arasında uyuyan adama baktı. Güzel suratı tam bir bebek gibiydi. Uyurken büzdüğü dudakları ona verilen bir hediye gibiydi.
Jungkook bir sürü şey öğrenmişti bu adamdan. Yemek çubukları kullanmayı, bir sürü kelimenin anlamını, Dünya'da söylenen sözleri, kahkahalarla gülmeyi ve ağlamayı...
Jungkook bu adam sayesinde hayatında ilk kez ağlamıştı. Ağlamak kötü gibi görünse de, aslında değildi. Jungkook ağladığında insan gibi hissetmişti.
En önemlisi ise aşktı. Jimin'e bakınca bile titreyen kalbi farkına varmasını sağlamıştı her şeyin. Gözleri sürekli onu aramış, ona sarılıp onu öpmek istemişti.
Ve yavaş yavaş kalbi civcivine ait olmuştu.
"Merhaba, Jungkook."
Jungkook otel odasında beliren Gezegen Muhafızı'nı görünce kaşlarını çattı.
"Bir şey mi oldu?" dedi Jungkook merakla. Jimin uyanmasın diye sessiz konuşuyordu.
"Kefâli seninle görüşmek istiyor."
Jungkook, Jimin'e döndü. Onu bırakmak istemiyordu. Kollarının arasında uyuyan bu adamı izlemek istiyordu saatlerce.
"Merak etme." dedi Gezegen Muhafızı. "O uyanmadan önce dönmüş olursun."
Jungkook kabul etti. Kefâli'ye onları izlediği için hala sinirliydi fakat söyleyeceği şeyi duymak da istiyordu. Yavaşça çekildi sevgilisinin yanından. Gezegen Muhafızı'nın yanına geldi.
Kendi gezegenine geldiğinde etrafa bakmak bile istemedi. Bu gezegen onun için bir anlam ifade etmiyordu artık. Bambaşka bir gezegende hayat bulmuştu çünkü.
"Merhaba, Jeon."
Jungkook, Kefâli'nin yapmacık sesine gözlerini devirdi.
"Çabuk konuş."
Kefâli alayla güldü. Bu çocuk hiç değişmeyecekti.
Ya da değişecekti. Birkaç dakika sonra...
"Pekala, olabildiğince çabuk konuşacağım." dedi Kefâli sırıtarak.
"Jimin'le vedalaşman için zaman geldi."
Jungkook alayla güldü. "Nedenmiş o?"
"Çünkü," dedi Kefâli. "Görevin bitti."
Jungkook gözlerini kocaman açtı. "Ne?"
"Çoktan aşık oldun, Jeon. Görevi tamamlayıp kendi gezegenine dönmen gerek. Artık sana yapacağımız deneylere başlaman gerekiyor."
Jungkook kaşlarını çattı. Anlamıyordu. Ne deneyinden bahsediyordu bu adam?
"Bana deney diye bir şeyden bahsetmedin."
Kefâli gülerek sandalyesine oturdu. Bacak bacak üstüne attı ve Jungkook'a baktı.
"Sana bahsetmediğim çok şey var, Jeon."
Jungkook yumruğunu sıktı.
"Burada ne sikim oluyorsa, hemen anlat!"
"En başından başlayalım o zaman. Sen aşk duygusunu öğrenmek için Dünya'ya gönderilen ikinci kişiydin. Jimin'de aşkı bulduktan sonra sizin aşkınızı denedim. Mesela, Namjoon'un Dünya'ya kaçıp seni ve Jimin'i öldürmeye çalışacağını biliyordum. Fakat aşık birinin vereceği tepkiyi görmek için karışmadım."
Jungkook yumruğunu sıkıp bağırdı.
"Jimin orada ölebilirdi, seni piç!"
Kefâli, Jungkook'un bu sinirine kahkaha attı.
"Evet evet. Aynı o yangında ölebileceği gibi."
Jungkook gözlerini şaşkınlıkla açarken Kefâli devam etti konuşmasına.
"Sen Jimin'i yalnız bırakınca Jimin'in odasında yangın çıkardık. Zavallı Jimin kapıdan kaçmak için hamle yaptığında ise kapıyı kapattık. Ve sen, ona ulaşama diye de gücünü aldık birkaç saatliğine."
Jungkook ağzına gelen her küfürü söyleyerek koştu Kefâli'ye. Ona yumruk attığında yaşlı adam yere düştü. Jungkook uslanmadı. Kefâli'ye vurmaya devam etti.
"Seni orospu çocuğu! Siktiğimin aşkını denemek için neredeyse onu öldürüyordun!"
Kefâli'nin koruyucuları geldi. Zor da olsa Jungkook'u tuttular ve Kefâli'den ayırdılar. Kefâli'nin ağzı, burnu kan içinde kalırken bütün doktorlar odaya girdi. Kefâli'nin kanayan yerlerini kapatırlarken Kefâli dişlerini sıktı. Bu aşağılanmayı kabul edemezdi. Kimse Kefâli'ye vuramazdı.
"Jimin'le vedalaş!" diye bağırdı Kefâli öfkeyle. "Çünkü o deneyler senin için o kadar zorlu olacak ki, vücudun bunu kaldırmayacak. Öleceksin, Jeon!"
Jungkook avazı çıktığı kadar bağırdı.
"Onunla vedalaşmayacağım orospu çocuğu! Bizi ayıramayacaksın!"
Kefâli ağzında birikmiş kanı yere tükürdü. Jungkook'a bakıp sinirle güldü.
"Namjoon öldü."
Jungkook durdu. Bütün küfürleri ağzında tıkalı kaldı.
"N-ne?" diyebildi sadece. Sonra Namjoon'un gözlerini hatırladı. Jungkook'a bakarken siyahlasan gözleri doluştu hafızasına. Namjoon, Jungkook yüzünden ölmüş olmalıydı.
Jungkook'un gözünden yavaşça bir damla yaş düşerken Kefâli şaşkınlıkla Jungkook'a baktı. Onu ilk defa ağlarken görüyordu. Ekran başında izlediğinde bile gözlerine inanamamıştı.
Şu an Jungkook, Namjoon için mi ağlıyordu?
Kefâli şaşkınlığını bir köşeye attı. Sert bir ses tonuyla tekrar konuştu.
"Namjoon bunları öğrendiği için öldü."
Jungkook onu adamların tutmasına şükretti. Çünkü şu an bacakları onu taşımak istemiyor gibiydi.
Kefâli son sözünü söylediğinde Jungkook diyecek bir şey bulamadı. Kendinde güç de bulamadı. Kalbi ağrıdı, nefesi kesildi.
"Eğer o gezegenden ayrılmak için zorluk çıkartırsan, senin yüzünden ölen kişi sadece Namjoon olarak kalmaz."
***
YN:
*Finali yarın mı atayım, cumartesi günü mü?*
Okuduğunuz için teşekkürler! 💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ALİEN -KOOKMİN-
FanfictionDünya'ya bir görev uğruna inen bir uzaylı, bir insana karşı hiç bilmediği duygular hissederse? "Burası. Burası seni görüğümde hızlanıp duruyor. Bunun senin gezegenindeki anlamı ne?" *smut sahneler içerir* [TAMAMLANDI] *Angst sahneler içerir.* #Jikoo...