twenty five ゃ Radar

388 49 8
                                    

Annemin Jisoo ile benim dolabıma doldurduğu tüm o abartılı kıyafetleri hatırlıyordum. İnce askılı tül elbiseler, taşlı gece kıyafetleri, dekoltesi açık bluzlar, kemerli etekler ve pantolonlar... Hepsi özel tasarımlardı. Ünlü tasarımcıların koleksiyonlardından çıkma parçalar her zaman dolabımızda en çok yer kaplayanlar olurdu. Annem eve çağırdığı tasarımcıların parçalarından kendi zevkine göre seçimler yapıp ikimize gösterirken "Bunlar ikinize de çok güzel olabilir." derdi. Olabilirdi. Eğer Jisoo ve ben başka birer kız olsaydık...

Taehyung ve Jisoo'ya ait olan iki katlı evde, arka bahçeye açılan boydan pencerenin önünde duruyordum. Aklım öncekinden daha fazla karışmış bir halde gözlerimi pencereye çarpan yağmur damlalarına dikmiştim. Gözlerim ve kulaklarım yanıyordu. Bana dokunan birisi ateşim olduğunu söyleyebilirdi. Duyduğum ayak sesleri ile arkama döndüğümde Jisoo'nun bana doğru yürüdüğünü gördüm. Tam yanımda durduğunda o da benim gibi kollarını göğsünde birleştirip pencereden dışarı bakmaya başladı.

Bir süre sonra "Bana inanmıyorsun öyle değil mi?" diye sorduğunda ona baktım. O da bana doğru döndüğünde gözlerimiz buluştu. "Sana söyledim: Tek seçeneğim ortadan kaybolmaktı." Söylediklerinde haklılık payı vardı. Anne ve babamızın hükmetme isteğinden ancak kesin bir yok oluşla kurtulabilirdi ama yine de kendi sahte cenazesini düzenlemesi ve ardında kalan her yükü benim omuzlarıma bırakması... Taehyung ve Taeyong'un yanında birbirimize sesimizi yükselttiğimizde Jisoo "Amerika'ya giderek bu yükü benim omuzlarıma bırakan ilk sendin ama." diye hatırlatmış ve ben homurdanmakla yetinmiştim. Jisoo homurdanmamın üzerine "Lanet olsun, Jennie! Amerika'ya gittin diye radardan çıktığını mı sanıyordun? Artık var olmadığını filan? Babamların gözü hep üzerindeydi. En ufak aksi bir durumda sen zaten buraya geri dönecektin." demişti. Jisoo tüm bu konularda haklı olabilirdi ama ona olan öfkem hala beni iğnelemeye, canımı yakmaya devam ediyordu.

Göğsümde birleştirdiğim kollarımı biraz daha sıkı bir hale getirerek vücudumu tamamen Jisoo'ya çevirdim. "Peki, aylar sonra ortaya çıkmanın nedeni ne? Pekâlâ, ortaya çıkmayabilirdin de. Cenazen düzenlenip kaydın düşmüştü. İstediğini elde etmişken seni geri döndüren nedir?" Sesime sertlik katmak istesem de meraklı tını buna engel olmuştu. Gerçekten Jisoo'nun neden geri döndüğünü merak ediyordum.

"Evet." dedi Jisoo gözlerini benimkilere dikerek. "İstediğimi elde etmiştim. Hatırladığım kadarıyla ilk defa büyük ve tehlikeli bir şeyin kontrolü tamamen bendeydi. İstediğim her şeyi yapabiliyordum. İstediğim yere gidebiliyor, istediğim şeyi giyebiliyor ve en önemlisi istediğim insanı sevebiliyordum."

Sevmek ile kimi kast ettiğini anladığımda birkaç dakikalığına da olsa durulan öfkem yeniden damarlarımda hızla dolanmaya başladı. "Fakat Taeyong bana bir şey söyledi; Beni geri döndürebilecek bir şey. Bana seni sevdiğini söyledi."

Kelimeler Jisoo'nun ağzından cisimleşerek çıkıyor gibiydi. Sanki etten kemikten yapılma bir şey gibi karşıma dikilmişlerdi. Onlarla ne yapacağımı bilmiyordum.

"Ve de senin çok garip davrandığını söyledi. Kendini ondan uzaklaştırdığını, tüm dalgınlıklarını... Bu durumun, sen benim günlüğümü okumaya başladıktan sonra ortaya çıktığını söylediğinde davranışlarının asıl nedenini fark ettim. Günlüğümdeki bir şey senin canını çok fazla sıkmıştı ve ben bunun ne olduğunu biliyorum."

Jisoo sözlerini bitirdiğinde sol omzumun üzerinden Taeyong'u gördüm. Ne zamandır orada durduğunu bilmiyordum ama onu görmemle birlikte kendimi bir sinema filminin içine doğru çekiliyor gibi hissettim. Gerçek hayatı geride bırakıyor gibiydim.  

Homework | JenyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin