~Alice~Gece saatin kaçıydı bilmiyordum ama zaman gittikçe daralıyordu. Bir şeyler yapmam lazım... Bu Lord Harmharsh her kimse, iyi biri olmadığı pek açıktı. Estontiya sınırlarına girmesi hepimizin felaketi olabilirdi. Öylede gözüküyordu.
Sürekli başımı belaya sokuyordum. Bunun için kendime çok kızdım. Antonyus'un yanından hiç ayrılmamalıydım. Şimdi sadece Antonyus'u değil, tüm Estontiya halkınında başını belaya sokacaktım. Ve bunların tek sorumlusu bendim. Keşke Estontiya'ya hiç gelmeseydim. Gittiğim yere bela taşıyordum. Kendimi çok kötü hissettim. Yüreğim bedenime ağır geliyordu. Elim kolum bağlı öylece duramazdım.
Bir şeyler yapmam lazım. Bir şeyler... Ama ne?
Kapının kilit sesini duydum. Cadı kapıyı açıyordu. Kapıyı aralarken gözleri karanlıkta beni aradı. Salonun içeri vuran ışığıyla çok geçmeden karanlığın içine hapsolmuş gözlerimle gözleri buluştu."Hadi bakalım küçük kız, gidiyoruz." dedi.
"Nereye?" dedim, sistemle..
"Nereye olduğunu gidince görürsün. Az laf, çok iş. Kaybedecek zamanımız yok. Vakit yaklaşıyor. Lord Harm, herşeyi vaktinde ister. Onu sinirlendirmek istemezsin, dimi küçük kız.." sesi odada fısıltı halinde yayılıyordu. Koca bir tükmük boğazımdan geçmekte zorlandı. Yutkunamıyordum. Oturduğum yerden istemsizce ayağa kalktım. Ayakta durmakta güçlük çekiyordum. Kemiklerim kaskatı olmuş, eklemlerim hareket etmiyordu. Cadının peşinden gidip gitmemek arasında kararsız kalmıştım.
"Hadi, acele et" dedi, cadı önden ilerlerken. Şimdilik tek çare onu takip etmek oldu.
Dışarı çıktığımızda hava hâlâ karanlıktı. Karanlıkta orman çok ürkütücü görünüyordu. Ve oldukça sessizdi. Ayaklarımızın altında ezilen yaprak ve dal parçalarından başka ses yoktu. Dolunay tüm çıplaklığıyla gökyüzünü doldurmuştu. Ve yolumuzu aydınlatıyordu. Ağaç dalları dolunayın yarattığı loş ışıkta değişik yaratıkları andıran, yontulmuş heykellere benziyordu. Biz ilerledikçe üstümüze üstümüze geliyor hissi uyandırıyordu.
Yürüdükçe bacaklarım açıldı. Kendimi daha iyi hissediyordum. Ama zamanım daralıyordu. Acilen bir şeyler yapmam lazım. Lord Harm'ın Estontiya Kalkanını geçmesine izin vermemeliydim. Düşün Alice, düşün... Birden aklıma cadının konuşmaları geldi.
/ "Koruyucu Halkası... Koruyucu Halkası boynunda mı?"
"Evet. Koruyucu Halkası boynunda. Bu Koruyucu Halkası sayesinde Estontiya sınırlarına girmeniz kolay olacak. Lakin bildiğiniz gibi Koruyucu Halkası sadece Koruyucunun üzerindeyken aktif." /
Ne yapmam gerektiğini iyi biliyordum. Cadının biraz beni geçmesine izin vererek adımlarımı yavaşlattım. Yavaş yavaş tempomu düşürüyordum. Beni fark etmesine izin vermeden hemen elimi boynuma atarak kolyeyi boynumdan çıkardım. Elimdeki kolyeyi cebimden çıkardığım mendile sardım.
"Hadi çabuk ol. Napıyorsun sen orda!" cadının sesini duymamla, sıçramam bir oldu. Sıçramamla birlikte mendili de yere düşürdüm. Adrenalinin yarattığı o heyecanla kalbim deli gibi atıyordu. Cadı durduğu yerden bana baktı.
"Hiiiç" dedim. Sesim heyecanın yarattığı etkiyle titrek çıkmıştı.
"Cebimden mendil çıkarıyordum. Gece soğukta kaldığım için biraz üşütmüş olmalıyım" dedim, burnumu çekerek.
"Oyalanma çabuk ol! Bütün gün seni bekleyemem." dedi, arkasını dönerken.
"Tamam" dedim, ve hızla mendili yerden aldım. Kolyem içinde mi diye yokladım. Ohh! Çok şükür ki bir şey olmamış. Şimdi bunu saklamam gerekiyor. Ama nereye? Adımlarımı hızlandırdım. Çok fazla şüphe uyandırmamalıydım. İlerde bir ağacın kovuğu dikkatimi çekti. Ağacın yanından geçerken mendile sarılı kolyemi ağacın kovuğuna, kaşla göz arası, çaktırmadan koydum. Hızımı arttırarak cadıyla aramızdaki mesafeyi kapattım. Bir şey çakmaması üzerine derin bir nefes aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•°•LETUNYA•°•
Gizem / GerilimKorku ve heyecanın doruklarını yaşamaya hazır mısınız ? Aşk... Macera... Gizem... Heyecan... Aradığınız herşey bu kitapta... Bir kitaptan çok daha fazlası... ~ Yaşamla ölüm arasında kalan ince çizgi ~