O bana gülümserken birden gözüm kitaplığın üstündeki bir kutuya takıldı. Antonyus bana 'ne oldu' dercesine bakarken ben kitaplığa doğru yürüyüp kutuya uzandım. Bir satranç takımıydı.
"Oynar mısın?" diye sordu.
"Hem de çok iyi oynarım"dedim, sesimde kendimden emin bir hava vardı.
"Hmm... O zaman bir düelloya var mısın?"
"Bak buna pişman olursun. Satrançta üstüme yoktur. Demedi deme."
"Görelim" dedi, meydan okurcasına.
Satranç takımını çıkarmış, taşları yerlerine dizmiştik. İkimizde bir ordunun komutanları gibiydik. Kendimizden emin, gözü kara, kazanmak için her türlü taktiği yapmaktan kaçınmayan usta savaşçılardık biz.
" Oyun başlasın" dedim.
İkimizde pür dikkat oyuna konsantre olmuş, yapabileceğimiz en uygun hamleyi yapıyorduk.
Bir ara dikkatsizliğime gelip önüme attığı yemi yutmuş filinin önü kaleme açılmıştı."Piyonlar"dedi filiyle kalemi yerken. Sesinde bilgelik taslayan bir hava vardı.
" Arkadaki büyük planın, küçük yemleri" dedi, piyonları küçümsercesine ve beni alt etmişcesine..."Daha oyun yeni başlıyor" dedim.
Ve atımla, yediği kaleyi hiç umursamadan şah çekmiştim. Şu anki durumu tam bir fiyaskoydu. Çatal yapmış atımla bir yandan şah çekerken diğer yandan da vezirini tehdit ediyordum. Elinde iki seçenek vardı ya atımı yemek, ya da şahı kaçırmak.
Ne yazık ki bunlardan sadece ikincisini uygulayabiliyordu. En sevdiğim sahnelerden biri yaşanıyordu şu an. İkilem arasında kalmıştı. Mecbur şahı korumak için vezirini feda edecekti. Ne acı dolu bir sahne... Gözlerim yaşarmıştı. Ama gülmekten... Yüzündeki çaresizlik ifadesi görülmeye değerdi. Ben bir yandan gülmemek için dudaklarımı yiyor o ise yapabileceği son hamleleri düşünüyordu. Sonuç hüsran...
"Güzel hamle"dedi, şahını kaçırırken.
"Atlar" dedim. Şimdi bilgelik taslayan ses bana geçmişti. Şaşkınlıkla bana bakıyordu.
" Asil hayvanlardır. Bazen çok yüksek mertebede olmak bütün güçlerin senden yana olduğu anlamına gelmez. Küçük bir akıl oyunuyla adamın paçasını alıverirler aşağıya..." sözlerime ben bile gülmüştüm. Ama küçük bir dersi haketmişti.
Oyuna geri döndüğümüzde yaptığı ilk hamle filiyle atımı tehdit etmek oldu. Atımdan intikam almak istercesine. Ama yalnış hamle. Çabuk karar vermiş, fevri hareket etmişti. Bu da oyun sayısının bana geçmesini sağlamıştı.
Dikkatsizliği sayesinde piyonumla filini yemiş ve en üst kareye yerleşmiştim. Kaybettiğim veziri, piyonumun yerine koyarken bir şok dalgası daha yaşadı.
"ŞAH MAT" dedim. Oyun bitmişti. Ben kazanmıştım. Şimdi dersin ikinci kısmına geçmiştim.
"Bazen küçümsediğimiz şeyler, ayağına ayak bağı olur. Kural 1) Hayatta hiç kimseyi küçümsemiceksin bir puanlık piyonu bile." Aklıma en sevdiğim söz gelmişti o an. Onu da ekledim hemen arkasına...
" Unutmaki bir ağaçtan bir milyon kibrit çıkar. Ve bir kibrit bir milyon ağaç yakar..." Zaferin tadını çıkartıyordum.
"Tebrik ederim" dedi.
"Sana demiştim. Satrançta üstüme yok diye. Ama dinlemedin"
"Evet. Tabiki de... Eğer sana kazanma fırsatını vermeseydim mat yapamazdın"
Gözlerimi kısmış ona bakıyordum.
İnanamıyorum. Şu an resmen blöf yapıyordu. Oyunu bilerek yenildiğini iddaa ediyordu. Satrançta ki hamleleri bitmiş diğer hamleye geçmişti."Hiçte bi kere"dedim. Sesim sandığımdan da tiz çıkmıştı.
"Kendi zekamla yendim seni""Yaa tabi tabi" Resmen benimle oynuyordu. Bu haliyle tam bir sinir bozucuydu.
"Niye o zaman bilinçli olarak yenildin?"diye sordum.
"Şimdi yenersem bir daha satranç oynamazdın da o yüzden" dedi, gülerken.
Bahaneye bak. Her zaman ki sıradan yenilgi lafları...
"O zaman en baştan oyundan çekilseydin." Sinirlerim bozulmuştu.
"Yüzündeki o mutluluk görülmeye değerdi " sesi suç üstü yakalanmış çocuklar gibi çıkmıştı. O kadar güzel gülüyordu ki ona olan sinirlerim geçmişti birden.
"Haa unutmadan" dedi, cebinden bir şey çıkarırken;
"Bunu az kalsın sana vermeyi unutuyordum"
Ben şaşkınlıkla "Bu ne???" diye sordum."Telefon, içine numaramı kaydettim. Bir şey olursa ararsın"
Şimdi sinirlerim tamemen geçmişti. Sinirden eser yoktu. Ben ne diyeceğimi bilemedim."Teşekkür ederim"
"Ayrıca"dedi, kapıya yönelirken.
"Yarın saat 8.00'de hazır ol"
Ben şaşkın şaşkın ona bakarken ekledi.
"Yarın okula gidiyoruz.""Okul mu!!?" dedim. Sesim sandığımdan da gür çıkmıştı.
"Tembel bir öğrenciden hiç haz etmem. Ona göre" dedi, hâlâ gülüyordu.
Bana göz kırptıkran sonra kapıdan çıkmıştı. Ben arkasından bakakaldım. Şaşkınlık içerisindeydim. Yeni bir okul demek yeni bir ortam demek. Ve ben buna hiç hazır değildim. Kanepeye otururken bir ses daha geldi dışardan. Ben Antonyus sandım. Ama Silwester'mış.
Akşamları bana yoldaş olur beni hiç yalnız bırakmazdı. Aramızda güçlü bir bağ vardı anlayamadığım. Bu kurt köpeği çok zeki ve akıllıydı. Ona ne söylesem anlıyor cevap veriyordu. Biraz et verdim. Yedikten sonra yanıma gelip kafasını dizlerime koydu.
"Silwester" dedim, başını okşarken.
"Sence de Antonyus tam bir dayaklık... Değil mi??"
Bana havlarken ben de gülüyordum.****
Arkadaşlar watpedd'e yeniyim. Ve bu ilk kitabım. Kitabıma destek olup oy atarsanız çok sevinirim. Kitabım hakkında ki yorumlarınızıda merak ediyorum.
Özellikle bu bölüm hakkında ki yorumlarınızı es geçmeyin...
İlginiz için teşekkür ederim. ☺😊
![](https://img.wattpad.com/cover/103275221-288-k769337.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•°•LETUNYA•°•
Misteri / ThrillerKorku ve heyecanın doruklarını yaşamaya hazır mısınız ? Aşk... Macera... Gizem... Heyecan... Aradığınız herşey bu kitapta... Bir kitaptan çok daha fazlası... ~ Yaşamla ölüm arasında kalan ince çizgi ~