Karanlığın içinde uzanmışım. Nerde olduğumu bilmiyordum. Yavaşça doğruldum. O kadar karanlık ki dipsiz bir çukurun içindeyim sanki. Zemin dümdüz elimle bir şeyler yoklamaya çalışıyorum ama yok. Sonsuzluğun içine düşmüş gibiydim...
Bağırmak istiyorum boğazım düğümleniyor sesim çıkmıyordu. Ayaklarımın üstünde zor duruyordum.Sanki tepe taklak düşecekmişim gibi. Ama birden arkamda birinin olduğunu hissettim. Göremiyordum ama hissedebiliyordum.
Evet, evet! Arkamda biri var ve ben nefes seslerine kadar duyuyordum.
Soluğunu üstümde hissederken,
kalp atışlarım hızlandı ve ben düşecek gibi oldum. Sonra yüzümde ıslak bir şey hissettim.
Sanırım canavarın salyaları...
Ve birden var gücümle "Canavaaaarr!" diye bağırarak çığlık atarak uyandım. Ohh meğerse bir rüyaymış. Sonra nerde olduğumu anlamaya çalıştım ama anlayamadım. Yanımda bir kurt köpeği yüzümü yalamaya devam ediyordu."Köpeğim iyi bir misafirperverdir." dedi, dışardaki bir ses.
Sonra hatırladım köpek kulübesinde olduğumu.Kulübeden dışarı baktığımda sadece botlarını görebildim.
Toparlanıp dışarı çıktığımda kumral saçlı, saçları normalden daha uzun göz rengi bala çalan yüzünde kocaman bir gülümseyişiyle karşımda duran genç bana bakıyordu. Vücudu geniş omuzlarına rağmen uzun gözüküyordu. İnce gömleğinin altından bile kasları belli oluyordu. Yüzünde alaycı gülümsemeye yakın sıcak bir bakış vardı.
"Yalnız köpeğim canavar değildir" dedi tüm sıcaklığıyla.
Ben suç üstü yakalanmış çocuklar gibiydim. Ne diyeceğimi bilemedim.Yanaklarımdan kulaklarıma kadar kızardığımı hissettim. Yağmurdan kalan nemli ve kirli saçlarımla şapşala benziyor olmalıydım.
"Ben Antonyus" dedi, yüzündeki gülümseyiş yüzüne yayılarak.
"Bu köpeğim Silwester" dedi, halâ yanımda duran sibirya kurdunu gösteriyordu." Bende Alice" diyebildim sadece.
"Alice"dedi, fısıldarcasına. Sanki belleğinin bir köşesine not alıyordu.
" Hangi rüzgâr attı seni buralara?"
diye, sordu.
Öyle deyince aklıma Çığlık Ormanlarında ki fırtına geldi. Gerçektende beni buraya rüzgâr atmış olabilir miydi?
Kafamda bir ton soru varken o benden bir cevap bekliyordu." Şeyy..." dedim, ne diyeceğimi bilmeden.
" Ben yönümü şaşırdım ve kayboldum." biraz duraksadıktan sonra devam ettim.
" Aslında gidecek bir yerim de yok. Ve de kimsem. " dedim. İçim burkularak. Gözlerim dolmuştu.
Söylediklerimden etkilenmiş gibi bakıyordu. Bir şey sormadı.
" Beni takip et " dedi. Dönüp arkasını giderken.Ben hemen köpek kulübesinden bavulumu çıkarttım. Üstünde dünden kalan ıslak kıyafetlerim duruyordu.
Hemen hızlıca bavuluma sıkıştırdım.
Benden epey uzaklaşmıştı." Nereye??" diye bağırdım arkasından
Bir yandan da ona yetişmeye çalışıyordum. Arka arkaya hapşırmaya başladım. Galiba çok kötü hastalandım. Her yerim ağrıyordu. Ona yetişmekte zorlanıyordum. Hava düne nispeten güneş tüm varlığıyla ben burdayım diyordu. Havada bahar kokusu anlayamadığım bir huzur vardı içimde.En sonunda bir evin önünde durdu. Küçük şirin olan bu evin dış cephesi yeşil ve yeşilin tonlarıyla uyum sağlamıştı . Tek katlı olan bu evin pencerelerinde korkuluk vardı. Pencerelerinde çoğunun ismini bilmediğim rengarenk çiçeklerin kokusu beni büyülemişti âdeta.
Kapıyı tahminim 50-55 yaşlarında yaşlı bir adam açmıştı. Saçlarının hepsi beyazlamış kırışık cildinde güneş lekeleri vardı. Bedenine rağmen dinç duruyordu. Keskin bakışlarından önceleri avcılık yaptığını bile söyleyebilirim.Göz ucuyla beni süzdükten sonra Antonyus'a dönüp

ŞİMDİ OKUDUĞUN
•°•LETUNYA•°•
Misterio / SuspensoKorku ve heyecanın doruklarını yaşamaya hazır mısınız ? Aşk... Macera... Gizem... Heyecan... Aradığınız herşey bu kitapta... Bir kitaptan çok daha fazlası... ~ Yaşamla ölüm arasında kalan ince çizgi ~