Matstubs - Valley of the Shadow of Death
♫♪
Sabah uyandığımda telefonumda her zamanki gibi sayısız mesaj ve cevapsız çağrı vardı. Semih'ten. Konuşmak istemiyordum, aslında Semih'i çok severdim ama bir şeyi anlaması lazımdı; o da asla yanımda insanları küçümsemeye izin vermeyeceğim gerçeğiydi. Bu yüzden yine çağrılarını görmezden gelerek telefonu yanıma koydum.
Odamdan çıkıp salonun önünden geçerken içeriden televizyon sesi geliyordu. Annem yine şu sabah yayımlanan sağlık programlarından birini izliyordu. Hani şu ekranda bir doktorun olduğu ve izleyicilerin sürekli arayıp bir şey sordukları programlardan. Yanına gözümü ovuşturarak girdiğimde fazla odaklanmış olduğu için varlığımı fark etmedi.
"Günaydın," dediğimde kafasını bana çevirip aynı şekilde karşılık verdi. Yanındaki koltuğa oturmak için yürürken kapı zilinin çalmasıyla ikimizin de bakışları salon kapısının dışı olurken bu saatte kim gelebilir diye düşünüyordum.
"Ben bakarım." dediğimde zaten ayakta olduğum için yönümü o tarafa çevirerek, ayaklarımı neredeyse hiç parkenin üzerinde kaldırmadan sürüyerek gittim. Kulpu çevirip kapıyı açtığımda ilk önce yanlış gördüğümü sandım. Kocaman bir ayıcık, belki bir koltuk boyutunda ve arkasındaki kişi her kimse elinde tuttuğu poşet görüş alanıma girdi. Sonra ayıcığın arkasından kafasını yana yatırıp mahcup bir şekilde bana bakan Semih'le bakıştık.
Kaşlarım havaya kalkarken ne diyeceğimi bilmiyordum. "Cevap vermeyince gelmek zorunda kaldım." dediğinde gülmek ve gülmemek arasında gidip geldim.
"Geç içeri." deyip bir adım yana kaydığımda ayısı ve onu aratmayan koca gövdesiyle içeri geçti.
"Peril, kim gelmiş?" dediğinde biraz gerileyip kafamı salonun içini görecek şekilde eğdim. "Semih ve ... ayısı." Anneme hitaben konuştuğumda son söylediğimi duymamış olacaktı ki kafasını sallayarak yine televizyon izlemeye döndü.
"Bir şeyler yer misin?" dediğimde tekrar Semih'e yaklaşmıştım. Kafasını salladığında mutfak tarafına doğru birlikte geçtik, o sandalyeye otururken bende buzdolabına yönelip ikimiz için bir şeyler çıkarttım.
"Arkadaşın aç mı?"Bana anlamadığını belirten bir ifadeyle baktı. Sandalyeye oturttuğunda bir insan kadar yer kaplayan ayıyı işaret ettim. "Ayın diyorum? Bana aç gibi geldi. Oynamıyor." dediğimde esprime karşılık yüzünü ekşitti.
"Gerçekten iğrençti." dediğinde dudağımı ısırarak kafamı salladım. İkimiz için hazırladıklarımı ortaya bir tabak halinde masaya koyarken ayriyeten iki tabağı da önümüze koydum. Karşısındaki sandalyeye oturduğumda Semih'in de başlamasını beklemeden önümdekileri büyük bir iştahla yemeye başladım. Sabahları çok aç olurdum ve bu huysuz olmama sebep olurdu. Bir an kafam yemeğimden kalktığında Semih'in hala bir şeye dokunmamış olması çiğnediğim lokmanın ağzımda duraksamasına sebep oldu.
"Bir şey yemeyecek misin?" Sanki zorla yemek başına oturtmuşum gibi keyifsiz bir şekilde çatalı eline aldı ve zeytinlerden birine batırarak ağzına götürdü.
"Aslında yemek yemekten çok seninle konuşmaya geldim." Çatalımı tabağın üstüne bıraktım. Yeterince doymuş olduğum için beynimin mantık kısmı da devredeydi.
"Tamam konuşalım." dediğim de derin bir nefes aldı. Sanki bir topluluk önünde çok önemli bir konuşma yapacaktı ve bunun gerginliğini üzerinde taşıyormuş gibi yerinde kıpırdanıp duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUĞULU GÜNEŞ
ChickLit"Yıldızları hatırlıyor musun?" Kafamı salladım. Her bir ayrıntısını, belki onların altında geçirdiğimiz sayısız geceleri ve her seferinde ilk kez görüyormuş gibi büyülenişimi, hepsini bugün yaşamışım gibi hatırlıyordum. "Ben orada olacağım." ded...