Kendi evime gitmek hiç bu kadar zor gelmemişti. Nedeni ise Sarp'tan asla ayrılmamak istememdi. Çok tuhaf geliyordu, bir dakika görmesem onu özlüyor gibiydim. Sarılsam bile asla yetmiyordu, o boşluğumu dolduramıyordum.
Ayaklarımı bir kez daha sürüyerek eve yöneldiğimde aklıma öylece elimi kolumu sallaya sallaya giremeyeceğim geldi. Daha dikkatli olmalı ve mümkünse kimseye yakalanmamalıydım.
Hemen merdivenleri hızla tırmanarak kendi evimin kapısına ulaştım. Bundan sonrası için tek dileğim kimsenin uyanık olmamasıydı.
İçeriye girişim başarılıydı, parkelerin üzerinde süzülürken eskiden beri bu evde yaşadığım için hangi noktanın gıcırdadığını da biliyordum. Oralara basmamaya özen göstererek kapımın önüne geldiğim de geceden bu yana asla cesaret edemeyeceğim şeyleri yapmam kendimi farklı hissettiriyordu. Buna kendi evimde hırsız gibi dolanmakta dahildi.
Montumun cebimden odamın kapısının anahtarını çıkarttığımda ellerim titrediği için kilide tek seferde sokmam zor olmuştu. Anahtar yuvada bir kez döndü, odamın kapısını aralayarak açtığım da arkamdan gelen bir başka odanın kapısının açılma sesiyle kendimi ileriye atıp kapımı panik içinde gürültüyle kapattım. Üstümdeki montu çıkartıp yere attığımda kapıyla masam arasında gidip geliyordum. Sonra gece boyu açık kalan camı fark ederek onu kapatmaya gittim, odanın için buzhaneden farksız olmuştu ama üstünde oyalanamayacağım kadar dehşet içindeydim de.
"Peril?" Annem bir kez kapımı tıklattı.
"Bir saniye!" Boy aynamın önüne gidip elime yüzüme baktığım da normal gözüktüğüme karar verdim. Gece boyu bir çatıda bir erkekle oturmuş birine göre ne kadar normal olunabilirse o kadar iyiydim işte. Sıradan bir erkek değildi ama, en azından onun yanındayken kalp atışlarımın değişen ritmi en büyük kanıttı. Tekrar odamın kapısına gidip araladığımda annemin endişeli yüzü eşikte belirdi.
"Günaydın, annecim."
"Günaydın, canım." Yüzüme dikkatle baktı. Uzun bir süre sonra Sarp harici başka birinin de kalp atışlarımı hızlandırabilmesi garipti ama işin ucu yine onunla yaptığım bir şeye dayanıyordu.
"Hasta mısın?" dediğinde kaşlarımı çattım. Avaz avaz ben çok iyiyim diye bağırmak istesem de kibarca kafamı sağa sola savurdum. "Yüzün al al. Gel bir bakayım." Beni kendine çekip dudaklarını alnıma bastırdığında fevri tepki göstermedim. "Ateşin yok ama gözlerinin altı da mosmor." Tekrar panikle geri çekildiğinde onu sakinleştirmem gerektiğini bilinciyle bir şeyler geveledim.
"Çok uyumaktan oldu sanırım. Erken yattım ya, yüzüme de su çarptım ayılabilmek için ondan kızarmış olabilir anne, büyütülecek bir şey yok. Ben çok iyiyim." Sonuncu dışında hiçbir gerçeklik barınmayan cümlelerim üzerinde tesir etmiş olacaktı ki kaşlarının arasında oluşan derin çizgiler düzeldi, bir başka hastalığı daha kaldırabilecek kadar güçlü olmadığını biliyordum.
"Tamam, iyi ol da..." Mırıldandıktan sonra açık kapıdan odamın içine baktı. "Kızım bu nasıl üşümek, montunla uyuyacak kadar? Demir eksikliğin mi var acaba? Süt içmeye ara ver bir süre." Derin bir nefesi verip destek almak amaçlı kapı kulpuna tutunurken omuz silktim.
"Beni biliyorsun, kaçık muamelesi görmesem Ağustos'ta bile kalorifer yakardım." dedim. Bana saçmalama tarzı bir bakış attıktan sonra güldü.
"Birde Peril, okula gitmeden önce bir duşa gir. Tuhaf kokuyorsun." Nedenini bilsem de ve karşımda bunu söyleyen annem dahi olsa kokular konusunda çok hassas olan bünyem tepki göstererek kendimden iğrenmeme neden oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUĞULU GÜNEŞ
Chick-Lit"Yıldızları hatırlıyor musun?" Kafamı salladım. Her bir ayrıntısını, belki onların altında geçirdiğimiz sayısız geceleri ve her seferinde ilk kez görüyormuş gibi büyülenişimi, hepsini bugün yaşamışım gibi hatırlıyordum. "Ben orada olacağım." ded...