Bölüm 14

1.4K 79 1
                                    


 PARADISE CIRCUS - MASSIVE ATTACK


Uykusuz geçen ona günün ardından gözlerim açıldığında hiç olmadığım kadar iyiydim. Boynum sürekli yan yattığım için acıyordu, gece boyu kendimi sabit tutmak istediğim içinde belirli bölgelerimde ağrılar vardı umursamaktan çok öteydim. Kafamın yaslı olduğu göğse biraz daha kurularak ayılmaya çalıştım. İlk uyandığım zamanlar çok üşürdüm bu yüzden bulunduğum sıcaklığı terk etmek yerine olduğum yerden gözlerimle etrafı kolaçan ettim.

Her şey ilk gün nasılsa yine aynıydı. Biz köşedeki kanepenin üzerinde birbirimize yapışacak derecede uyurken oda da bu emrimize itaat etmiş, bizi rahatsız etmemek için çıt bile çıkartmamış gibiydi. Sakindi. Aynı çok dalgalı bir deniz sonrası kendini hırpalamaktan korkan deniz sularının kıyıya nazlı çarpışı gibi.

Kafamı yasladığım yerden kaldırıp üzerinde uzandığım Sarp'a diktim. Kaç saattir üstünde yatıyordum, tüm ağırlığımı vererek- ama rahatsız olmuş gibi de değildi. Uykum hafifti, en küçük bir kıpırdanışta hemen gözlerim aralanırdı ve bir daha uyumakta da zorluk çekerdim ama o sanki üstünde ben yokmuşum gibi rahat bir şekilde uyumaya devam etmişti.

Kolunun biri kanepeden aşağıya sarkmıştı diğeri ise sırtımda sabit duruyordu, kafası yan yatıktı ve gözleri birbirine sıkı sıkıya kapalıydı. İkimizin arasında hapsettiğim elimi yerinden kaldırarak yüzüne doğru ilerlettiğim de elimdeki uyuşmayla yüzüm buruştu. Küçük iğneler saplanıyor gibi dinmek bilmeyen acı bir süre sonra yavaş yavaş geçince kendimi sıkmaktan vazgeçip sakallarına doğru ilerledim. Hafif hafif gezintimi sürdürürken, dudaklarının üstüne gelmemle kıpırdanınca hemen elimi geri çektim ama gözlerini açmadı. Ya uykusu çok derindi ya da yorgunluktan dolayı bu hale gelmişti çünkü onun yerinde ben olsam şu an direk ayaklanmıştım.

Yeterince üstünde uzandığıma kanaat getirip ayağa kalkmak için hamle yaptığımda nereden başlamam gerektiğini bilmiyordum. Elimi koltuğun başına koyarak önce gövdemi havaya diktim, sonra sağ ayağımın kanepeye basan kısmıyla destek alıp sol ayağımı zemine attım. Onu uyandırmamayı başararak ayaktaydım. Zaten yanında şarkı söylesem bile uyanmayacak gibi duruyordu. Gece boyu üstüm açık olduğu için ayağa kalkmamla sırtıma bir ağrı saplandı, umursamadan yere tamamen düşen yorganı onun üzerine çektim, kendim için ise geçen onun üzerine serdiğim pikeyi sırtıma yerleştirerek salona tekrar geldim. Sehpanın üzerinde duran kitap ilgimi çektiğinde oraya doğru ilerledim, eş zamanlı olarak pikenin de üzerimden kayıp gitmesini engellemek için büyük çaba gösteriyordum.

Çizgili Pijamalı Çocuk.

Beyaz ve açık mavi şeritlerin alt alta dizildiği bir kapağı vardı ve biraz yıpranmış görüntüsüyle ilgimi daha da çok çekiyordu. Nedensiz eski görüntülü kitaplar her zaman daha güzelmiş izlenimi verirdi. Çünkü bir kitap ne kadar çok yıprandıysa o kadar çok okunmuş demekti ve insanı kendini bağlayıp defalarca okutan kitaplar başarılı demekti. Bu yüzden kendi kitaplarımı okurken beğendiğim yerlerin altını çizmekten kendimi alıkoyamazdım, daha çok bana ait bir dünya da olduğumu hissettirirdi.

Elime aldığımda kitabın en çok katlanan yerini açarak mutfağa doğru ilerledim. Satırların aralarında dolaşıp diğerlerinin gördüğü şeyi bende görmek istiyordum, belki farklı anlamlarla.

Ama yeni evin etrafında sokak yoktu. Çevrede dolaşan veya koşan insanlar yoktu; dükkanlar ve meyve, sebze tezgahları da yoktu. Gözlerini kapattığında etrafındaki her şey boş ve soğuk geldi, sanki dünyanın en ıssız yerindeydi. Hiçliğin ortasında...

BUĞULU GÜNEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin