GÜZ

783 45 15
                                    


1 KASIM

Gözlerim ağır çekimde gibi yavaşça birbirine yapışan kirpiklerim arasında belirirken bulanık görüşümle çevreme bakındım. Yabancı ama aynı zamanda tanıdık gelen bir odaydı. "Uyandın mı canım? Aslı Teyzeye haber verelim." Boğazım kuruydu, konuşmak istiyordum ama dermansız kalan vücudum buna izin vermeyerek beni zorladı.


"Al bebeğim, su iç." İdil yanımda duran bardağı içmem için dudaklarıma tuttuğunda yıllardır su içmiyormuş gibi nefes almadan hepsini bitirdim. Biraz daha iyiydim, boğazımdaki yakıcı his geçmişti. Aklıma sıralanan sorulardan ilk önce hangilerine yanıt aramam gerektiğiyle ilgili git geller yaşıyordum. En sonunda en temellerinden başladım. "Pırıl nerede?" Birbirlerine birkaç saniye baktılar.


Bunun nesini anlamak bu kadar zordu? Kafamı sallarken yerimde doğruldum, her yanım çizik içindeydi, bileklerimde sarılı bandajlara baktım. Kaşlarım çatılırken ayaklarımı da yataktan aşağıya sarkıtıyordum, benimle birlikte yanda asılı duran serum da sallandı. Sanki ilk kez yürümeyi öğreniyormuş gibi dengemi bulamadığım da yataktan destek almak amaçlı tutundum, bacaklarım bana ait değil gibiydi. Gözüm ilk başta duvarlara asılı resimlere sonrada masanın üstünde duran hediyelere ve doğum günü kartlarına çarptı ama üzerinde durmadan tekrar onlara döndüm.


"Cevap verecek misiniz?"  İkisi de bir yorumda bulunmadığın da aklıma büyük soru işaretlerimin olduğu başka bir konu geldi. "Sarp, merak etmiştir." diye mırıldandım.İdil yatağın öteki ucundan dolanıp yanıma geldiğinde kollarımdan kavradı. "Peril, bebeğim." Ellerinin tutuşu canımı yakmaktan öte beni huzursuz ediyordu. Sanki beni bir şeylerin ciddiyetini anlamama ikna etmeye çalışıyor gibi hem naif hem de destekleyiciydi. ""Sarp nerede? Beni bekliyordu, haber veremedim. Buluşacaktık." Böyle bir planımız olduğunu hatırlamıyordum ama mutlaka beni bekliyor olmalıydı. İdil yutkunduğunda alt dudağının titrediğini fark ettim.


"Neler oluyor? Ne oldu? Sarp'a bir şey mi oldu? Söyle!" Elini kolumdan kurtarıp yana iteklediğimde ağlamasının dozu arttı. Demre bana doğru yaklaşırken bir adım geriledim, neden böyle davrandıklarını algılayamıyordum.


"Hayır hayır o iyidir, beni bekliyordur. Evdedir. Hem bugün doğum günü birlikte geçirmeyip ne yapacağız?" Bir adım attığımda önümde belirdiler.


"Çekil önümden!" İdil'i kenara ittirirken Demre elimi tutmaya çalıştı. Sinirle soluyarak onunda elini ittim. Kimsenin şu anda beni bu odada tutmaya gücü yetmezdi.     "Eğer gitmemi engellerseniz sizi buna pişman ederim." Beynimin bir yanı bir şey yapamayacağını bilse de şu an kendimi hiç olmadığım kadar güçlü hissediyordum. Tehdidimle bir anlık bocalayıp birbirlerine baktıklarında aralarında boşluğu kullanıp dışarı fırladım. Koridor boyu çıplak ayaklarım ile koşarken merdivenleri benden beklenmeyen bir hız ile iniyordum.


     Adrenalin seviyem tavandı, sanki içimde yıllardır bu an için enerji biriktirmiştim ve bugün için hazırlanmıştım. Duraksamamam gerekiyordu, başka bir şey düşünmeyerek bastığım yerlere dikkatimi verdim. En küçük bir aksiliğimde bile bana yetişebilirlerdi ve ben Sarp'a gecikirdim. Işıkların bollaştığı noktaya doğru ilerledim, az ileride büyük hastane kapısını görmem kaybetmeye başladığım umutlarımı tekrar yeşertti.


      Dışarı çıktığımda Arda, Semih ve Cüneyt köşede sigara içiyorlardı. Bir an ne yapacağıma karar veremedim, sırtımı duvar dibine yaslayarak temkinli gözlerle bulundukları noktaya baktım ve bir adım attım. Arda ve Cüneyt'in sırtı bana dönük olduğu için onlarla muhattap olmadan kaçma girişimimi görmediler ama Semih'le göz göze geldiğimiz an bakışlarımı kaçırarak koşmaya devam ettim. Arkamda artan seslerden beni takip ettiklerini anlamıştım. Koşmaya başladığımda hala sesler peşimdeydi.


BUĞULU GÜNEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin