| Bölüm 3 /KIRIK MAVİLER~

14K 587 40
                                    

Bölüm bir güncük geç geldi ama geldi :)

(Bu bölüm DÜZENLENDİ.)

___

Evde hummalı bir düğün telaşesi bir, bilemedin iki güne başlayacaktı. hissediyorum...

Hatta belki de annem gizliden gizliye çeyizimi düzenliyordur. Bu yüzdendi belki de iki gün önce yaptığı bir düzine çeyiz alışverişi... 

Aklıma akın eden her bir düşünce beynimi kemirmekten başka hiçbir şey yapmıyordu!

O konuşmanın üzerinden iki koca gün geçmiş Soykan aşiretine haber gitmişti, bu akşam da biz Candarları akşam yemeğine davet etmişlerdi. Aman ne güzel!
Bu iki günde sanki hastalığa yakalanmış gibi hiçbir şey yemek istemiyordum, ağzıma lokma girdiği an beni öğürtü alıyordu. Sonunun kusma olacağını bildiğim için bende yemek istemiyor, sofraya dahi inmiyordum. Bu da Hazal Candar'ın ailesine karşı sinirli olduğu göstergesiydi işte
Bu kadardı.. daha fazlasını yapmaz yapmaya cüret edemezdim çünkü karşımdaki kişi sıradan biri değil maalesef bir ordu yıkılmazlığına sahip benim meşhur Azad dedemdi...

Hâl böyle olunca haliyle bir-iki kilo da doğal olarak gitmişti bedenimden. Dışarıdan biri görse 'gelinliğe girebilmek için zayıfladı' der. Ama dediğim gibi, dışarıdan gören biri...

Etrafımdakiler ise bir gelinlik değil de bir kefen giyeceğimin farkına varmış, günlerdir morallerden moral beğendirmeye çalışıyorlardı!

Yatağımda uyanmış ama kalkmak istemiyordum, bazen beyaz bir duvarı seyretmek bazense bir halı deseninde kaybolmak akıl almaz bir sorgu gibidir kişi için. Bende bir çeşit psikosorgudaydım kendimce. Kafamda ise tek soru;
Neden?
Neden... Hayır asla isyanım yok hayatımdan ama okulu bitirip mesleğimi elime almak benim de hakkım değil miydi?
Değilmiş...
Değilmiş ki bana bu sevinci çok görüp evlilik adı verilen altın kafese mahkum ettiler beni.

Biraz daha yatakta oyalanırsam her zaman ki gibi kendimi tutamayıp gözyaşlarımı seve seve bırakacağımı bildiğimden hızlıca yatağımda dikleştim, kendime gelmem gerekiyordu. Ben Candardım ama değil mi? Azat Candar'ın torunu Hazal Candar... İşte o meşhur etiket...
Ne zaman tökezlemek istese izin verilmeyen ne zaman dinlenmek istese kolundan tutulup yeniden yola sokulan Hazal Candar...

Kendi düşüncelerime güldüm bir süre kayıtsızca, kendini kaybetmiş gibi..
Kim tökezlemek isterdi ki?!
Ben..ben tökezlemeye bile muhtaçtım!

Elimi yüzümü yıkadım belki kendime gelirim diye ama soğuk su tenime değdiği anda bütün vücudumu yıkama ihtiyacına girip soğuk bir duş almaya karar verdim. 


---


Kısa bir duşun ardından üzerime siyah yazlık elbisemi giyinip aşağıda beni bekleyen ailemin arasına katıldım.
Annem beni şöyle bir süzüp tam bir şey söyleyecekken bakışlarımı görüp her ne diyecekse söylemekten vazgeçti. 
Biliyorum kesin benim siyah giyinmeme laf edecekti. Ama bu geceye siyahtan başka renk yakışmaz, taşıyamazdı bu gecenin ağırlığını.

Yolda tatlıları da alma işini abimlere bırakıp kızlar benim arabama erkekler de abimin arabasına binip yola koyulmuştuk. Arabaya ıssız bir sessizlik çökmüş, kimse konuşmuyordu ya da vereceğim tepkiyi kestiremediklerinden bir şey demiyor olabilirlerdi. Onlarda dengesiz hareketlerimin farkına varmış olmalıydılar...
İyi ediyorlardı... Çünkü benim şuan hiç bir suale yanıt verecek mecalim yoktu.

Tam derin sessizliğin efsunlu dakikalarında dağılmışken annemin temkinli sesini duydum;
"Konağa geldik kızım."

Hafif bir baş sallamasıyla arabayı park ettim.
Babamlar bizden önce gelmiş bizim gelmemizi beklemişlerdi .Son olarak yengemde arabadan inince abimlerin yanına doğru yürüdük.
Kapı açıldığında ilk görüş alanıma Ahsen teyze girmişti ardından Osman Ağa, Buket abla...

HÜKMÜBÂHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin