| Bölüm 33 /AY'IN GÜNEŞİ~

8.6K 346 114
                                    

Cemal Süreyya;

"Aynı şehirde sen varsın, ben varım, biz yokuz..."

_____🌛_____

"Amca?!" Dilimin sürşmesini önleyecek tek şey ona karşı olan geçmişimdi.

Demir kapıya vardığımda Hasan amca sevecen yüzüne rağmen oldukça sert ifadeyle tanımadığı amcama bakıyordu.

"Açabilirsin, Hasan amca." Sert yüzü beni görünce yumuşadı.
"Emredersiniz gelin ağam."

"Amca ne bu halin?" Gündüz vakti... içmiş gibiydi!

Açılan kapıdan yalpalayarak girdiğinde koluna girerek az önce kalktığım hamağın yanında ki tahta banka oturttum.

Kendini bir çuval gibi bırakıp elini başına kapattı. Fazlasıyla dağıtmış görünüyordu.

"Amca." Yanımıza gelen Şule ve Boran'la yerimde diklendim.

"Amcan mı Hazal?" İçimde ki öfke tohumları yavaş yavaş fidan verip dallanmaya başladığında derin nefes alıp sakinleşmeyi umdum.

Boran Şule'ye susması için sert bakış atıp arabasını tam anlamıyla yanımıza getirdi.

"Murat Ağa, bir sorun mu var?"
Amcam elini yüzünden çekip çökük omuzlarıyla sarsıla arsıla ağlamaya başladı.
Neye uğradığını şaşıran ben ve bir adet Boran bıraktığından bihaber...

"Bıktım oğlum ben... Hayatımın bir türlü düzene girmemesinden yoruldum!" Elim yavaşça sırtına konaklayıp hafifçe okşadı.

"Ayılınca konuşsak amca?" Elimi eline kavuşturdum.
Yaşlı gözleri gözlerime tırmandı.

"Oğlumu alın oradan. Allah aşkına Boran çıkar Fırat'ı o delikten!" Bir yandan ağlıyor bir yandan serzenişlere gebe göz yaşlarını yorgun yanaklarına kefenliyordu.

Boran'la göz göze geldik.
İkimizde yolunu kaybetmiş seyyah gibiydik.

"Amca bir-" Beni umursamadan kendi kendine söylenmelerine devam etti,

"Vatanımdan gittim, olmadı Ailemi yıllarca terk ettim, kurduğum ailemden oldum. Yoruldum ben... Yıllarca savrulan hayatımın varlığından bıktım..." Sona doğru sesi kısılıp öksürme başladı.

Bahçeden kapıya doğru seslenip Semadan su getirmesini istedim. Nefeslerini düzene sokmasına yardımcı olmak için göğünden hafifçe ittirip sırtını banka yaslamıştm.

"Buyrun hanımım." Sema telaşla bir ban bir de amcamın vahim haline bakıyordu.

Teşekkür edip elinden aldığım bardağı içmesi için amcamın dudaklarına yasladım. Varla yok arası sıkışan bilinci bununla biraz daha kendine gelebilmişti.

Su bittiğinde bardağı yeniden Sema'ya uzatıp amcama döndüm.

"Biraz dahiyi misin?" Elini yüzüne götürüp hırsla sıvazladı.

"Özür dilerim. Affet amcanı yeğenim! Allah'ın hatrına ver, oğlumu oradan çıkarın." Yanlarımın içi ısırmamdan dolayı kanamış olaca ki dilimde acı, emsalsiz bir tat dolaşıyordu.

Amcamın bilmediği bir şey vardı ki o da, içini yakan ateşin suyunun bende olmadığıydı... Ben serzenişlerine cevap veremezdim.

Bu Boran ve Fırat'ın arsındaki ince sırat köprüsü gibiydi.

Ya ince kılıç olup günahları ikiye yaracak ya da dev bir ferah kapıya ulaştıracaktı sonu.

Amcam da anlamış gibi Boran'ın gözlerine bakıyordu...

HÜKMÜBÂHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin