3. Elimdeki Taşlar

404 38 15
                                    

Pazar sabahı... Her sabah aynı işkenceyi çekerim. Bütün bir hafta boyunca görmediğim babamı pazar sabahı kahvaltıda görürdüm. Bütün hafta yaşadıklarımı bana 30 dakikada anlattırırdı ve ben buna aşırı derecede gıcık olurdum.

Ama bu sefer konuşmuyordum. Babam ise nedenini merak edercesine bana bakıyordu.

"Bir sorun mu var?" ilk başta sessiz olmaya çalıştım çünkü patlarsam çok fena patlardım.

"Hadi anlat bize paraya mı ihtiyacın var?" Bu sefer yine patlamamaya çalıştım ama kendimi tutamadım.

"Hayır babaya ihtiyacım var. Hiç değilse akşamları görebileceğim, ihtiyacım olunca kafamı yaslayabileceğim, sadece pazar sabahı değil bütün gün beraber olabileceğim bir babaya ihtiyacım var! Paraya gerek yok!" dedim ve hızla evden çıktım. İlk defa pazar sabahı kahvaltısını mahvetmiştim ve aşırı derecede iyi hissediyordum. Taki telefonum çalana kadar..

"Açacağını düşünmemiştim" dedi şaşırdığını belli ederek.

"Bende 5 dakika öncesine kadar düşünmüyordum zaten"

"Anladım. Sahile gitmek istemisin?"

"Neden böyle yapıyorsun?"

"Anlamadım?"

"Sana yardımım dokunmayacağını biliyorsun değil mi?"

"Bana yapmaktan hoşlandığın bişey söyle"

"Ama-"

"Söyle işte"

"Kitap okumak"

"Onları biliyorum zaten. Kitap okumak, yazı yazmak, kitap okumak ve kitap okumak"

"Sen ama nası-"

"Sana bakan bir kişi bunu hemen anlayabilir. Hobin olmak zorunda değil sadece sevdiğin bişey söyle"

"Başka bişey yok" Gerçekten doğruydu. İlgi alanları çok az olan bir kızdım ben.

"Hadi ama" sesinden sabırsız olduğu belliydi bende daha önceden yaptığım ve hoşuma giden bişey söyledim.

"Deniz kenarında taş toplamak?"

"İşte bundan bahsediyordum. Anlaşıldı sahile gidiyoruz"

Bir şey dememe fırsat bırakmadan telefonu suratıma kapattı. Bende yapacak daha iyi bir işim olamadığından sahile doğru yürümeye başladım.

---

"Bu eğlenceli olur sanmıştım" dedi suratını asarak.

"Zaten asıl eğlenceli olan o taşlara bir anlam vermek" dedim bilmişçe.

"Nasıl yani?"

"Zaten yeterince topladık hadi gel" dedim ve kumların üzerine oturdum. Topladığım taşları koyduğum torbadan rasgele bir taş çıkardım. Çıkan taş beyaz ama üzerinde yeşil lekeler olan bir taştı.

"Mesela bu taş hasta. Anladın mı?" dedim üzerinde ki yeşil lekeleri göstererek.

"Başka birinin başına bela olmalıydım sen çok sıkıcısın. Değil hissetmemi sağlamak. Doğacak hislerimide yok ediyorsun"

"Bir dene" dedim. Oda torbanın içinden bir taş çıkardı. Bu taş olması gerekenden yüz kat daha beyazdı. Taşı görünce gözlerimin parladığına emindim.

"Bu taş sensin" dedi gözlerimin içine bakarak.

"Olması gerekenden daha güzel ve masumsun" Hala bana bakıyordu. Çok fazla kızarmazdım ama tenim beyaz olduğundan azcık kızarsam bile çok belli oluyordu. Oda bunu anlayınca

"Ve daha sıkıcı. Yinede sıra sende" dedi. Taşları ararken elime bir kağıt parçası değdi. Ne olduğunu anlamam çok uzun sürmemişti bu yüzden kağıdı Ateş'e belli etmeden cebime koydum ve işim olduğunu söylerek yanından uzaklaştım.

Yeteri kadar uzaklaştıktan sonra kağıdı açtım. Ve kesinlikle tahmin ettiğim şey değildi sadece düz beyaz bir kağıt parçasıydı. O sırada telefonuma mesaj geldi.

Gönderen: Bir arkadaş

Anlaşılan seni biraz paranoyaklaştırmışım. Bu arada tahminlerin doğru 16 Ekim'de görüşürüz.

Mesajı okuduktan sonra titrememe engel olamadım. Şu bir arkadaş beni ölesiye korkutuyordu ama hala bir şaka olduğunu düşünüyordum.

---

Eve gider gitmez tahmin ettiğim gibi annem beni sinirli bir şekilde bekliyordu ama babam? Onu görmeyi hiç beklemiyordum. Hemde hiç. İkiside bana hem üzgün hemde sinirli bir şekilde baktı.

"Cezalısın 1 hafta işe gitmek ve evden çıkmak yok. Sadece okul" dedi babam düz bir sesle. Bende odama çıkarken

"Evde kalacağını bilseydim daha önce baş kaldırırdım" Bunu söylediğim an annemin gözünden yaşlar dökülmeye başladığını gördüm. Anlamayarak onlara baktım.

"Ayrılıyoruz" dedi annem ve ağlayarak odasına çıktı. Bunu görünce hemen babama döndüm.

"Haklısın size özellikle sana karşı görevlerimi yerine getiremedim ayrılmamız en doğrusu" dedi.

"Ama baba ben bunu kast-"

"Ne kastettiğini biliyorum"

"Ama-"

"Anneni sevmiyorum Dolunay. Onu daha fazla oylamak hakkım değil." Kapıdan çıkıp gideceği sırada bağırdım.

"Bana bir açıklama borçlusun. Öyle çekip gidemezsin!" Adımlarını durdurdu.

"Ne açıklaması?" Yutkundum.

"2 yıl önce neden apar topar taşındık? Bilmek istiyorum!"

"18 yaşına gelince zaten sana anlatacak" dedi ama ben sadece arkasından fısıldadım.

"Kim?"

RUHSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin