Sevgili Günlük;
Yaşadıklarımı kimseye anlatmayarak hayatımı riske mi atıyorum bilmiyorum ama şuan saklamak daha mantıklı geliyor.
"Bir arkadaş" beni korkutmaya başladı. En son mesajından sonra tekrar bir haber gelmedi ama yinede korkuyorum. Anneme neden taşındığımızı sordum. O ise bana 18 yaşına kadar sana hiçbir açıklama yapmak zorunda değilim dedi. Sencede bu haksızlık değil mi günlük? Teknik olarak 18 yaşında sayılırım. Doğum günüme 2 aydan az var ama hala çocuk muamelesi görüyorum.
Yinede taşındığımız tarih 16 Ekim buda demek oluyorki 2 hafta sonra. Taşınmamızın üstünden tam 2 yıl geçmiş olacak. Ya da kaçmamızın...
"Dolunay kızım hala hazırlanmadın mı?" diyerek birden odaya giren annemden dolayı nerdeyse korkudan altıma edecektim. Bir yandan da annem görmesin diye günlüğümü saklamaya çalışıyordum.
"O ne?" Anlaşılan pek başarılı olamamışım.
"Günlüğüm" dedim kısık bir sesle. Bir günlüğüme bir bana baktı ve beni şaşırtacak bir cevap verdi.
"Tamam hazırlan hemen bugün geç kalmak istemezsin"
"Ne? Neye?.... Ah Olamaz" Unuttuğuma inanamıyordum bugün yeni işime başlayacaktım. Kütüphane'de. Her zaman kütüphanede çalışmak istemişimdir. Sonunda bu hayalim gerçek oluyordu. Kitapların kokusu beni rahatlatıyor, mutlu ediyordu. Zaten çok küçüklüğümden beri kitaplara ve yazı yazmaya acayip bir merakım vardır.
Çabucak hazırlandım. Kahverengi yoğunluklu giyinmiştim çünkü her zaman kütüphanelerin renklerinin kahverengi olduğunu düşünürdüm. Kokusu ise kesinlikle kahve ve matbaa.
Bişeyler atıştırdıktan sonra doğruca kütüphaneye gittim. Arabayla gitmemiştim çünkü yağmur yağıyordu. Yağmur'da yürümeyi aşırı derecede çok severdim çünkü bana ilham verirdi.
Sonunda içlerinden birinde doğduğumu düşündüğüm kütüphaneye gelmiştim. Patronum çok tatlı 50-60 yaşlarında bir amcaydı. Benden ilk olarak kitapları düzenlememi istemişti bende bir dediğini iki etmeyip doğruca kitapları düzenlemeye başladım.
Bir yandan kitapları düzenliyor bir yandanda hoşuma giden kitapları aklıma not ediyordum. Ama bir kitap o kadar çok hoşuma gitmişti ki. Kapağı, giriş kısmı, arka kapağı... Bende izin alıp mesaimden sonra burda kalıp kitabı okumak için izin istedim.
Hava kararmıştı ve yağmur şiddetlenmişti. İçeriden yağmur damlalarının sesini duyabiliyordum. Yağmur sesi eşliğinde kitap okumak. Huzur'un tanımı kesinlikle bu olmalıydı.
Kitabın daha ilk sayfalarını okumama rağmen beğenmiştim ama 16. sayfada beni bekleyen bir not vardı.
"Senin hakkında çok şey biliyorum. Örneğin o kadar kitap arasından bunu seçip okuyacağını, nerede çalıştığını, mesainin kaçta bittiğini ve mesain bittikten sonra bu kitabı okuyacağını çok iyi biliyorum. - Bir Arkadaş."
Okuduğum bu nottan sonra telaşla eşyalarımı toplayıp kütüphaneden çıktım. Bana ne oldu diyen patronuma ise bir işim çıktı diyerek yalan söyledim.
Sabahkine göre Yağmur epey şiddetlenmişti. Rüzgar ise o kadar sertti ki boğazım kurumuştu. Evime gidebilmek için tek yol olan ara sokağa girdiğimde bitek benim olmam epey ürkütücüydü. Adımlarım boş sokakta yankılanıyordu. Telefonuma bakmak için durdum ama her zaman ki gibi yanıma almamıştım. Genelde telefonla hiç işim olmazdı zaten ama şuan gerçekten gerekiyordu.
Durduğum zaman bir şey daha fark ettim, adım sesleri. Arkama dönüp baktığımda siyah şemsiyesi yüzünden yüzü kapanmış olan bir adam gördüm. Adımlarımı hızlandırdım ama adamda aynı şekilde ben hızlandıkça hızlanıyor ben yavaşladıkça yavaşlıyordu. En sonunda durup acil durumlar için çantamda bulundurduğum biber spreyini elime alarak siyah şemsiyeli adamın gelmesini bekledim. Tahmin ettiğim gibi biraz bekledikten sonra geldi ve tam arkamda durdu. Bende hemen elimde ki spreyi yüzüne sıktım.
"Gözümün önünde bir şemsiye olduğunu görmüyor musun cidden? Peşindeki bir psikopat olsam hiç şansın olmazdı" Şemsiyeyi yüzünden çektikten sonra bu kişinin geçen gün okul bahçesinde gördüğüm adam olduğunu fark ettim.
"Beni mi takip ediyorsun?" dedim soğukça.
"Evet..Hayır yani evet seninle konuşmak istiyorum"
"Geçen günkü gibi saçmalamayacaksın değil mi?" dedim tek kaşımı kaldırarak.
"İlk olarak onlar saçmalık değil gerçekten hiçbir şeye karşı bir şey hissetmiyorum"
"Psikologa git o zaman ben ne yapabilirim"
"Gittim. Bana yardım edemeyeceğini söyledi. Bir arkadaşımdan yardım almak iyi gelebilirmiş"
"Pardon ama biz arkadaşmıyız?"
"Doğru daha adımı söylemedim ben Ateş. Yarın seni ararım Dolunay" göz kırpıp ilerlerken arkasından bağırdım.
"Adımı nerden biliyo- Boşversene numarımı bilmiyorsun ki nasıl arıyacaksın?" Aramızda ki mesafe baya açılmıştı oda bağırarak cevap verdi.
"05## ### ## ##. Seni arayacağım"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHSUZ
Misterio / SuspensoSana bir nefes kadar yakın ama dokunamayacak kadar uzağım. Beni aslında her gün görüyorsun ama bunu bilmiyorsun...