Budo bir süre sonra yanıma yeni çarşaflarla geri döndü. Yatağa yaklaştı ve yeni çarşafları serdi. Sonra kendi dolabına gidip bir şeyler aramaya başladı. Cidden onun kıyafetlerini mi giyecektim. Olur muydu, hiç sanmam.
-Ayano?
-Evet.
-Senin boyun kaç?
-171
Durdu ve düşünmeye başladı. Bir süre konuşmadı. Yüzüme baktı ve incelemeye başladı.
-Ayano benim kıyafetlerim sana olur mu pek emin değilim.
-O kadar fark yoktur bence. Taş çatlasa 175-176 varsındır.
-Emin misin?
Bana gülmeye başladı. Komik ne demiştim ki. Tamam belki 180 ama bu kadar gülünecek bir şey demedim ki.
-Ayano şimdi sana bir şey diyeceğim. Ben 187'yim.
Şaşkın gözlerle baktım ona. 14, 15, tam 16 cm vardı. Kafamı eğdim ve utançtan kızarmış bir şekilde yeri izledim. Budo bana bakıyordu. Yavaşça kafamı kaldırdığımda bana güldüğünü gördüm. Koluna sertçe yumruk attım.
-Agghhh. Ne vuruyon!
-Gülmesene be!
-Ama kabul et buna herkes gülerdi.
-Sen çok kötü birisin.
-Evet sende çok iyi birisin.
Hala gülerken elimdeki kazak ve eşofmanlardan birini aldım ve elimle kapıyı işaret ederek çıkmasını söyledim. Söylenmeden odadan çıktı. Ona ispatlayacaktım.
Budo'dan
Kapıyı arkama almış Ayano'yu bekliyordum. Gerçekten benim kıyafetlerimin içinde nasıl görüneceğini düşünüyordum. Benim gibi kokacak, benim gibi görünecekti. Bu çok hoşuma gitmişti. İstemsizce yüzüme yayılan büyük gülümseme bunu belli ediyordu.
-Noldu yoksa gece için plan mı yapıyorsun abi?
-Ne dersen de şu an seni umursamıyorum.
-Neyse ben yatıyorum. İyi geceler.
-İyi geceler.
Bir kaç dakika sonra Ayano beni içeri çağırdı. İçeri girdim ama girer girmez gülme krizine girmekten alıkoyamadım kendimi. Ayano'nun giydiği kazağın içine bir tane, hayır hatta iki tane daha kendisinden sığardı. Zaten eşofman yerlerde sürünmekten toz olmuştu. Ayano beni sinirli gözlerle izledi. Sonunda gülmeyi kestim.
-Yok ben eve gideyim en iyisi.
Hayır anlamıyla kafamı salladım. Yavaşça Ayano'nun önünde eğildim ve paçasını katlamaya başladım. Ayano sadece beni izlemekle yetindi.
-Tamam şimdi daha iyi oldu.
Ayağa kalkarak Ayano'ya baktım. Yüzü kızarmıştı. Yavaşça yüzüne yaklaştım.
-Ayano? İyi misin?
-Ah evet. Şey uyuyalım mı artık.
-Peki. Sen yatağa yat ben yer yatağında uyurum.
-Peki.
...
Saat 12'ye yaklaşırken yatıyorduk. Ama bir türlü uyuyamamıştım. Yavaşça yer yatağından doğrularak Ayano'ya baktım. Uyumuştu. Kalkarak sessizce yanına gittim. Bacaklarına kadar açılmıştı yorganı. Evde hiç kimse onun üstünü örtmezken hasta olmaması şans olsa gerek. Nazikçe üstünü örttüm. Bir süre yüzünü izlemek istedim. Yanına oturdum ve saçlarını okşamaya başladım. Yüzünün içinde kaybolmak istedim. Sadece bana ait olmasını ve sadece beni sevmesini istedim. Yavaşça başına yaklaştım ve kafasına küçük bir buse kondurdum.
-Ayano. Keşke fark edebilseydin... sana Ne kadar aşık olduğumu. Keşke beni de sevebilseydin Taro'yu sevdiğin kadar.
Kulağına fısıldadığım kelimelerin ona ulaşmasını istedim. Ona bir daha dokunmama kararı aldım. Beni sevmediği sürece. İçten hala ona aşık olsam da ona dokunmayacaktım. Çünkü onun istemediği şeyleri ona yapmam hoşuna gitmezdi. Yavaşça yer yatağına yeniden uzandım ve tavana bakarak uykuya daldım.
Ayano'dan:
-Ertesi gün-
Öğle yemeği vaktinde çatıdaydım. Kabul etmeliyim, Budo'nun yatağı cidden rahattı. Kendi yatağımın sertliğini anlamış oldum. Sabah Budo beni zar zor yataktan çıkarmıştı. İzin verseler o yatakla evlenirdim. Cebimdeki telefonun titremesiyle cebimden çıkarttım. İnfo-chan'dan gelmişti.
İnfo: Bakıyorum son zamanlarda çok eğleniyorsun. Planını unuttun sanırım.
Ayano: Merak etme. Her şey yolunda.
İnfo: Ama Ayano son zamanlarda hiç foto atmadın T-T.
Ayano: Aynı konu hakkında konuştuğumuzdan emin miyiz. Ben Osana'yı kastetmiştim.
İnfo: O da var da. Neyse. Ayano, umarım bir an önce başlarsın.
Cevap yazmadan merdivenlerden çıkan Taro'yu gördüm. Beni görünce hafiften gülümsedi ve el salladı. Yavaşça ayağa kalktım ve yanına gittim. Oturduğu yerin yanına oturdum ve bir süre ona saçma sapan sorular sordum. Yanından ayrıldıktan sonra merdivenlerden inerken etrafımda kimsenin olmadığını fark edince cebimden çıkardığım Taro'nun telefonunu sallamaya başladım.
-Senin için geliyorum Osana.
...
Yağmurlu bir Pazar gününde koltuğun üstünde oturmuş Taro'nun telefonunu karıştırıyordum. Şifresini bulmak hiçte zor değildi. Ama içinde birkaç fotoğrafını bulabilme hayalim suya düşmüştü. Mesaj kutusunda ise bir tek Osana ve annesinden mesaj vardı. Osananın mesajlarını özetleyeyim: 'Niye geç kaldın Baka(aptal)!' 'Niye beni bekletiyorsun baka!' 'Baka!' 'Baka!' 'Baka!' ve 'Baka!'. Klavyeyi açıp bir kaç kelime yazdım. Parmaklarım gönder tuşuna basmadan önce düşündüm. Neden bu kadar karasız kaldığımı merak etmiştim. Nedense içimde Budo'yu üzebilen düşüncesi peşimi bırakmıyordu. O beni üzmemek için çok uğraşıyordu. Ama zaten bilmeyecekti, kimse bilmeyecekti.
Taro; Osana bu akşam saat 9'da benimle okulda buluşabilir misin? Önemli bir şey konuşmamız gerekiyor.
Osana; Ne gibi?
Taro; Şimdilik bir önemi yok. Kimseye haber verme, sadece orada ol. Tamam mı?
Telefonu kapatıp odama çıktım. Osanadan bir daha mesaj gelmedi. Benimse çok dikkatli hazırlanmam gerekiyordu. Sessiz ve kansız bir ölüm olmalıydı.(Evet 18. bölümdeyiz ama Ayano daha yeni birini öldürecek.)
...
Okulun koridorlarında boş boş dolaşıyordum. Saat 8.59 ama Osana'dan hala bir iz yok. En sonunda okulun demirliklerinin açıldığını duydum. En yakındaki camdan kendimi göstermeden izledim. Osana gelmişti. Yavaşça bir tane sınıfa girdim. Osana'nın okulun koridorlarında dolaşıp Taro'ya seslenmesini dinledim. Onu biraz korkutmak için duvarlara sürttüğüm makas çok iğrenç bir ses çıkartıyordu. Kameraların önünden geçtim. Ama hiç biri çalışmıyordu. Çünkü hepsini kendi ellerimle bozmuştum. Hiçbir şekilde ben değildim. Ben olduğumu kanıtlayamazlardı. Osananın çığlıklarını duydum bu sefer. Ama hiçbirini önemsemeden devam ettim. Kapıları gıcırdattım, pencereleri açıp kapattım, arkadan telefonumdan hoş olsun diye gerilim müziği dahi açtım. Tamam.Sanırım artık istediğim kadar korkmuştu. Hızlıca adımlarını çatıya yönlendirdi. Onun ardından bende merdivenleri çıktım. Teker teker, sessizce. Yavaşça çatının kapısını araladım. Gülümsedim. İşte oradaydı. Korkuyordu, titriyordu. Havalandırmalardan birinin arkasında saklanmış katilin onu bulamamasını umuyordu. Ama bu düşünceler ölmeden önceki son düşüncelerdi. Sessizce ona doğru yürüdüm. Elime aldığım uzun kabloyu elime doladım. Ve o anda, artık iş işten geçmişti. Arkasında dikildim ve eldivenlerimin arasındaki kablonun boynuna dolanışını izledim. Nefessizlikten tırnakladığı eldivenlerimi ve kurtulmak istercesine aldığı kesik kesik nefesler daha da istekli yapıyordu beni. Son kez sıkıca bağladıktan sonra Osana'nın artık nefes almadığını hissedebiliyordum. Durmuş olan kalbi ve boynunda kablonun yol açtı yaralardan akan kanlar beni mutlu ediyordu. O an, parçalamak istedim. O cesedi parçalara ayırmak istedim.
-İyi geceler Osana. Bir daha uyanmaman dileğiyle, Artık Senpai'mi rahat bırak. Tamam mı?
...
Arkamdan gelen ayak sesleri ile anında geriye doğru bir adım atıp arkamı dönüyorum. Kapşonlu biri. Bir kız, hayır bir erkek. Bana bakıyor ama ben yüzünü göremiyorum. Yavaşça ona doğru bir adım atıyorum. Oysa bana adımla sesleniyor.
-Ayano Aishi, yeterince yaramazlık yaptın.Kestim.Neyse umarım beğenmişsinizdir. LGS bitti hadi hayırlı olsun. Her ne kadar iyi geçenler de kötü geçenler de olsa da bugünü de atlattık. Yorum yapmayı ve vote atmayı unutmayın. Sizi seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Bir Kıvılcım (Ayando)
FanfictionKüçük bir kıvılcımla başlamıştı her şey. Ardından kıvılcım daha büyüyemeden başkasında sıçramıştı bile. İki çift siyah göz... Bu duyguları, daha önce hiç hissetmemişti. Zaten bu zamana kadar hep bunun için yargılanmamış mıydı? Herkes aynı soruyu sor...