~Bölüm 22

201 34 53
                                    

-1 hafta sonra-

Bugün Budo'nun doğum günüydü. Ama o günden beri hiç konuşmamış temasa dahi geçmemiştik. Her akşam Taro yanıma geliyor ve 'eve birlikte gidelim mi?' diyor. Bende evet diyorum. Ama Taro'nun yanındayken Budo'nun yanında olduğum kadar mutlu olamıyorum. Her gece bunu düşünüyor ama yine de bir sonuç bulamıyorum. Ders bitmişti. Hoca dışarı çıkar çıkmaz herkes konuşmaya başladı. Bense sadece oturduğum yerde durdum. Yanıma gelen Mina ile dikkatim dağıldı ve bakışlarımı ona çevirdim.
-Günaydın Ayano.
-Günaydın Mina.
-Bu akşamki partiye gelecek misin?
-Şey, bir işim çıkmazsa geleceğim.
-Harika. Saat 7'de buluşuyoruz. Budo'nun evinde.
Yutkundum ve ellerimi birbirine kenetleyip bakışlarımı sıramın üstündeki birkaç karalamaya çevirdim. Mina gülümseyerek sırasına döndü ve telefonuyla uğraşmaya başladı. Ben hızlıca sınıfı terk ettim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Çeşmenin etrafında dolanırken Taro'nun yanıma gelmesiyle irkildim ve birkaç adım geriledim.
-Ayano, bu akşam bir yere gitmek ister misin?
-Kusura bakma, başka bir planım var.
-Lütfen. Önemli bir şey konuşmak istiyorum.
-Ama-
-Gerçekten önemli.

Benim bu gece Budo'nun partisine gitmem gerekiyor. Diğer türlü rahat edemem. Budo'yla aramı düzeltmem gerek. Nedenini inanın bende bilmiyorum(ben biliyorum). O sırada ağzımdan, hem beynime hem de kalbime uymayan bir kelime çıkıyor.
-Peki.
...
Aynanın önünde saçımı topluyordum. Tokayı son kez saçıma doladıktan sonra 1 adım geri gittim. Derin bir nefes alıp kıyafetimi son kez kontrol ettim. Krem rengine yakın kazağım ve kot pantolonumun üstüne yapışan saç tellerini topladım. Ama at kuyruğu kıyafetime uymuyordu. Elim saç tokasına gitti ve nazikçe çektim tokayı. Omzuma düşen saçlarım pek alışık olmadığım bir his vermişti. O sırada çalan kapı ile geri toplayacak vakit bulamamış kapıya yönelmiştim. Açtığımda karşımda duran gri kazak ve siyah pantolonuyla Taro vardı.
-Ayano? Saçını açmışsın.
-Hayır aslında şimdi toplayacaktım.
-Bence toplama gayet... güzel görünüyorsun.
-Güzel?
-Evet. Neyse hadi gidelim.
Tamam anlamıyla kafamı salladıktan sonra sırt çantama Budo'ya aldığım hediyeyi sıkıştırdım ve Taro'nun yanına gittim.Bir süre yürüdükten sonra butik ama tatlı bir kafeye geldik. Her ne kadar küçük olsa da içerisi dolup taşıyordu. Burada ne yapacağımızı düşünürken Taro kasadaki adamla bir şey konuşmaya başladı. Birkaç dakika sonra Taro yanıma geldi ve beni onu etmemi söyledi. Peşinden gittim bir yandan da saati kontrol edip duruyordum. Saat neredeyse 8'di. Geç kalmıştım.
-Ayano.
-Efendim.
-Bu masa.
eliyle gösterdiği boş masaya oturdum ve konuşmasını beklerken gelen garsondan bir bardak meyve suyu istedim. Aslında boğazımdan bir şey geçebileceğine pek emin değildim ama olsun. Taro bana döndü ve gülümsedi.
-Peki, konuşmak istediğin önemli konu neydi?
-Biraz sabırlı olsan arkamızdan köpek koşturmuyor Ayano.
-Lütfen. Biraz çabuk söylersen sevinirim.
-Peki.
Gelen siparişle birlikte portakal suyumu içmeye başladım. O sırada Taro'nun elimi kavramasıyla istemsizce geriye çekildim. Ama elime çekmeme izin vermeden daha da sıktı ve gözlerimin içine bakarak konuştu.
-Ayano sana söylemek istediğim şey...
-Ney?
-Osana gittiğinden beri her zaman yanımda oldun ve ben...
-Sen?
-Senden hoşlanıyorum. Lütfen benimle çık.
Kafasını öne eğdi ve cevabımı beklerken elimi daha da sıktı. Hızlıca elimi onun elinin altından çektim ve ayağı kalktım.
-Ben... üzgünüm.
-Neden?
-Ben...
-Başkası mı var?
-Ben...
-Kim?
Hızlıca elimi çantama daldırdım ve portakal suyunun parasını ödemeye yetecek kadar para çıkartıp masaya koydum. Hızla arkamı döndüm. Taro'dan hoşlanmama rağmen neden bunu yaptım anlayamıyorum. Ama eğer hoşlansaydım bu his içimde olmazdı.
-Üzgünüm Taro.
Hızla adımlarımı kafeden uzaklaştırdım ve koşmaya başladım. Hızla yönümü Budo'nun evine çevirdim.Buradan yetişmem imkansızdı ama gitmek istiyordum. Parti olsun olmasın Budo'nun yüzünü görmem gerekiyordu. Sırtımdaki sallanan çanta ve birbirine takılıp birkaç kere beni düşme eşiğine getiren adımlarımı daha da sıklaştırdım. Budo'nun evinin önüne geldiğimde saat 9'du. Kapının önünde birkaç dakika soluklandıktan sonra kapıyı çaldım. Birkaç saniye sonra adım sesleri kapıya yaklaştı. Kapı aralanırken üstümü silkeledim. Kapıyı açan kişi Mina'ydı.
-Ayano?
-Çok... çok mu geç kaldım?
-Hayır aslında tam zamanında geldin. İçeri girsene.
-Şey.
Hızlıca üstündeki elbisenin kolunu kavradım ve utanmış ifademi saklamak için saçlarımı yüzümün önüne doğru ittirdim.
-Sorun olmazsa bir dakikalığına buraya çağırsan olur mu?
-Budo'yu mu?
-Evet.
-Peki
İçeri gitti. Kapının önünde karanlıkla baş başa kalmış, Budo'yu beklemeye başlamıştım. Adımlar buraya yaklaştığında dikleştim ve kafamı kapıdaki loş ışığa doğru çevirdim.Birkaç saniye geçmeden kapıda beliren Budo'ya baktım. Ayakkabılarını ayağına geçirdi ve dışarı çıkıp kapıyı kapattı.
-Efendim.
Soğuk ifadesiyle konuştu ve o korkunç bakışlarıyla beni süzmeye başladı. Kafamı öne eğdim ve mahçup bir ifadeyle konuştum.
-Seninle konuşmam gereken bir şey var.
-Dinliyorum.
-Ben... ben...
Kafamı hızla ona doğru çevirdim ve gözlerinin içine bakmaya çalışarak konuştum.
-Ben Taro'dan hoşlanmıyorum.
Hiçbir tepki vermedi. Aksine ifadesizce beni süzmeyi sürdürdü. Birkaç saniye sonra yüzüne yayılan gülümsemeyle bana bakıp konuştu.
-Peki, ben ne yapabilirim.
...
-Ben...
-Ben senin neyin oluyorum da bunu bana söylüyorsun?
-Arkadaşım... olduğun için.
-Ben senin arkadaşın olmak istemiyorum.
Gözümün fal taşı gibi açılmasına engel olamadım. Sinirliydim, öfkeliydim, üzgündüm, pişmandım. Ama o umursamamış hatta arkadaş bile olmak istemediğini dile getirmişti. Gözlerimi kapattım ve bunların sadece bir rüya olmasını diledim. O sırada yağmaya başlayan yağmurla ıslanan kıyafetlerimi bile umursamadım.
-İçeri geç Ayano, ıslanacaksı-
-Neden anlamıyorsun?
Sesli bir şekilde hızlıca söylediğim kelimeleri şaşkın bir şekilde karşıladı. Ardından yine bir soru yöneltti.
-Neyi?
-Sana... sana neden Taro'dan hoşlanmadığımı söylediğimi.
-Çünkü beni arkadaşın olarak görüyorsun.
-Hayır! Senin yüzünden...
Gözlerimi gözlerine dikerek öfkeli bakışlarla süzdüm onu.  Yağmurda ıslanmayı umursamadım. Hiçbir şeyi umursamadım. Sadece anlamasını umdum.
-Taro'nun yanında bile, senin yanında hissetmediğim kadar mutlu olamadım, güvende hissedemedim. Seni yanımda istediğim kadar istemedim onu.
Bütün sözlerimi şaşkınlıkla karşıladı.
-Neden diye sordum her gün kendime . Ama fark edemeyecek kadar kördüm ben. Her ne kadar seni istesem de beni bıraktın. Tabi suçlu bendim ve bunu biliyordum. Her gün seninle konuşacak cesareti toplamaya çalıştım. Ama ben kördüm ve Taro'yu değil de seni sevdiğimi fark edemedim.
Tek nefeste söylediğim kelimelerle nefes nefese kalmıştım. Ama devam edebilirdim. Ona ihtiyacım vardı. Onsuz hiçbir şey yapamıyordum. Bir süre sadece bana baktı. En sonunda ağzını araladı ve konuştu.
-Ayano... ben senin arkadaşın olmak istemedim çünkü...
Elini yavaşça yanağıma koydu. Parmakları yavaşça yanağımda dolaşırken sesli soluklar alıyordu. Birbirine kavuşturduğum ellerimden birini aldı ve parmak ucuna küçük bir buse kondurdu.
-Senin Taro'ya aşık olduğunu başından beri bilmeme rağmen sana aşık olmamın hoşuna gitmeyeceğini düşündüm.
Yavaşça bana yaklaştığında anlamıştım ki gözümü kapattım. Nazikçe kapandığı dudaklarıma bastırıyordu. Kaç dakika öyle kaldık hatırlamıyorum. Hayatımda ilk kez kendi isteğimle akan gözyaşlarımı nazikçe baş parmağıyla siliyor, o sırada bile dudaklarımızı ayırmaya tenezzül etmiyordu. Uzun bir süre dudaklarımdan ayrılmayıp, nefessiz kalınca pes etmiş ve bir adım gerilemişti. Daha fazla ayrı kalmak istememiş gibi anında kendine doğru çekerek sarıldı. Bir yandan saçıma nazik öpücükler bırakıyor diğer yandan da kulağıma ismimi sayıklıyordu. Zaman ikimiz için durmuştu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı ve bunu ikimizde çok iyi biliyorduk. Son kez kuşağıma yaklaştı ve fısıldadı.
-Seni seviyorum.
Bense hiç beklemeden cevabımı verdim.
-Bende seni seviyorum.

Hayırlı uğurlu olsun. Sonunda sevgili yaptık ikisini. Umarım beğenmişsinizdir. Yorum yapmayı ve vote atmayı unutmayın. Seviliyorsunuz.

Küçük Bir Kıvılcım (Ayando)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin