~Bölüm 20

205 34 29
                                    

-Ayano! Çok ıslağım... senin de üstün ıslanacak.
Cevap vermedim. Sadece sarılmaya devam ettim. Ne gözümü açtım Ne de en ufak bir kelime ettim. Budo'nun beni izlediğini
fark etmiştim. Kollarımı daha da sıkı doladım. Kafamı göğüsüne iyice bastırdım. Kokusunu içime çektim. Onu istiyordum. Ben onsuz yapamıyordum. Ama neden? Neden böyle olmuştu. Ben... Taro'yu seviyordum.
-Ayano.
Gözlerimi bir daha açamayacak gibi sıktım. Parmaklarımı gömleğine saplamıştım. Sırtındaki parmaklarımı nazikçe elleriyle çekti. İstemiyordum. Gidecek miydi? Yanlış bir şey mi yapmıştım. Yine bırakacak mıydı beni, diye düşünürken birden beni kendine çekerek sarıldı. Şaşırmıştım. Her şeyden çok. Budo sarılmayı sürdürürken ağzımı zorla araladım.
-Seni... özledim.
.
.
.
-Bende.
Bir süre öyle kaldıktan sonra Budo yavaşça beni ittirdi. Bana baktı ve gülümseyerek konuştu.
-Şey... senden bir ricam var. Bu gece burada kalsam olur mu? Pat diye eve gidersem kardeşimin şaşıracağına eminim.
-Aaaa...
-Tabi istemezsen sorun yok şey en yakın yer burası diye buraya geldim.
-Şey tabi kalabi-lirsin.
İçeri girdikten sonra ona babamın birkaç eski kıyafetlerinden verdim. O üstünü değişirken bende mutfağa gidip sıcak çikolata yaptım. Elimdeki tepsiyle oturma odasına girdiğimde öylece koltuğa uzanmış olan Budo'yu görüp şaşırdım. Koluyla gözünü kapatmış ve bir bacağı yerde diğeri koltuktaydı. Öylece yanına yürüyüp önündeki masaya tepsiyi sessizce bıraktım. Uyuyor muydu acaba. Yavaşça ona doğru eğildim ve saçımı çekerek nefesini kontrol ettim. Düzenli nefesini duyduktan sonra koltuğun diğer tarafına toplanmış olan yorganımı nazikçe üstüne örttüm. Tıpkı Budo'nun, ben onun evinde kaldığımda yaptığı gibi. Kolunu yüzünün önünden çektim ve yanına koydum. Koltuğu gıcırdatmamaya çalışarak yanına oturdum ve onu izlemeye başladım. Tam bir hafta. Nerede olabilirdi ki. Ne okula geldi ne evine. Herkes onu ararken önce benim yanıma geldi. İstemsizce daldım göz hatlarına. Kaç gündür uyumamış gibi morarmış göz altı ve çökmüş yüzü beni endişelendirmeye yetmişti. Ateşini ölçmek için alnına giden parmaklarım bana ihanet etmiş ve saçlarını karıştırmaya başlamıştı. Yumuşacık saçı sanki peluş bir ayıya dokunuyormuşsunuz gibi hissettiriyordu.
-Hey Budo. Saçına napıyon da bu kadar yumuşak oluyor?
-Dalin kullanıyom ben.
Hafifçe güldüm ve elimi saçından çektim. Budo koltuktan doğruldu ve ayaklarını yere uzattı. İlk önce gözünü ovuşturdu ve bana döndü.
-Özür dilerim. İçim geçmiş.
-Önemli değil. Asıl suç bende. Seni uyandıran bendim.
İkimizde gülümsedik. Bir süre susup  sadece sıcak çikolatalarımızı içtik. Gözlerim Budo'nun gözleriyle kesişince hemen yan tarafa döndüm.
-Budo.
-Evet.
-Bir şey diyebilir miyim?
-Dinliyorum.
-Eğer başkası olsa... birinin katil olduğunu saklamak için kesinlikle bir şey isterdi.
-Bende mi isteyeyim yani.
-Şey sana olan minnetimi gösterebilmek için yapabileceğim bir şey varsa yapmak isterim.
Bir süre sustu. Elini çenesine götürüp düşünmeye başladı. Fincanı masaya yavaşça bıraktıktan sonra bana döndü.
-O zaman, senden bir daha kimseyi öldürmeyeceğine dair bir söz vermeni isteyebilir miyim?
-Neden?
-Çünkü istediğim bu.
-H-Hayır neden... beni ilgilendiren bir şey istiyorsun. Ben senin için yapabileceğim vars-
-İnan bana değer verdiğin birinin katil olduğunu öğrenmenin ne kadar kötü olduğunu bilsen böyle konuşamazsın. Bunu bir kere yaşadım bir daha yaşamak istemiyorum.
Değer vermek mi? Bana mı? Bir süre bana baktıktan sonra kafasını öne doğru eğdi. Hala tam olarak kurumamış saçlarının üstündeki damlalar parlıyordu. Ellerini dizlerinin üstünde birleştirip kafasını ellerinin üstüne yasladı.
-Bana neden değer veriyorsun ki. Ben sadece sıradan bir pisliğin tekiyim.
Yüzüme iğrenç bir gülümseme takındım. Bana baktı. Bana değer verirse onun için kötü olacaktı ve ben onun başına kötü bir şey gelmesini istemiyordum. Bir süre durdu ve saçımı yüzümün önünden çekti. İrkilmemle anında geriye yaslandım. Gülümsedi ve yanıma yaklaştı. Tam yanıma geldiğinde ben hiç bir şey yapamadan kolumdan tuttu ve kafama yaklaştı. Kulağımı kapatan saçlarımı nazikçe itti ve fısıldadı.
-Dediğim gibi sana verilmiş olan önemli bir sözüm var.
Kafasını omzuma dayadı ve hiçbir şey demden bekledi. Omzuma gömdüğü kafası nazikçe bacaklarıma düştü. Bacaklarıma uzanmıştı. Yüzünü bana çevirdiğinde kıpkırmızı olduğumu tahmin etmiştim.
-Şimdi o sözün ne olduğunu soracaksın. Değil mi?
Başımı evet anlamıyla salladım. Ama dikkatimi bacaklarımın üstündeki kafasından alamadım. Hafifçe esnedikten sonra tekrar gözlerini bana dikti.
-Peki o zaman sana kısa bir bir hikaye anlatayım; Bir gün küçük bir erkek çocuğu annesinin çalıştığı ilkokuluna giderken her zamanki gibi gitmeden önce ona mor menekşe tarlasından küçük bir demet yapmış ve yoluna devam etmiş. Okulun girişinde birkaç ses duymasıyla şaşırıp sesin geldiği yöne dönmüş ve iki çocuğun bir kıza zorbalık ettiğini görmüş. Bunu görmesiyle sinirlenip kıza yardım etmeye gitmiş. Ama o iki çocuk ondan daha güçlü olduğu için baya bir darbe almış. Ancak sonunda ikisinden kurtulup kızın yanına girtmiş. Kızın bütün eşyalarını etrafa dağıtmışlar. Çocuk bunları toplaması için kıza yardım etmiş. Ama kız baya ifadesizce durmuş. Çocuk üzüldüğünü düşünüp elindeki sağlam kalan çiçekleri ona uzatmış, kız nazikçe kabul etmiş. Tabi o zamanki çocuk kafasıyla erkek, kıza büyük bir gülümseme sunup;'bu günden sonra sana hep yardımcı olup seni koruyacağım' demiş.
Budo'nun eli yavaşça koltuğun yanında duran kitaba yöneldi. Kitabı eline aldığında kaldığım sayfayı araladı ve içindeki kurumuş çiçeği alıp bana doğrulttu.
-Tanıdık geldi mi?
-O çocuk...
-Evet, bendim.
Gülümsedi ve elimi tutup kuru çiçeği elime tutturarak koltukta doğruldu. Gözüm o anlığına sadece çiçeğe takılmıştı.
-Budo... hikayenin sonrasında nolmuş?
Budo durdu ve gülümsedi sonra bir süre düşünüp ayağa kalktı.
-Sonra bu çocuk her gün kendi okulundan erken çıkıp kızı görmeye gitmiş. Ama bir daha kimse ona sataşmamış. Senenin sonunda kız ortaokula geçince onu bir daha okulda görememiş. Ancak liseye gidince bir gün merdivenlerden düşen arkadaşı sınıftan çantasını rica edince sınıfa giderken merdivenlerde o kızı görmüş ve... devamını biliyorsun sonuç olarak.
-Anladım.
Elimdeki çiçeği okşadım. Budo'yla tanışmama sebep olan güzel şeye baktım. Mor taç yaprakları içe doğru pembemsi bir renge çalıyordu. Budo'ya döndüm ve omuzuna yasladım kafamı. Budo beni şaşkın gözlerle izlemeye başladı.
-... Teşekkür ederim Budo.
Budo derin bir oh çektikten sonra kafasını kafamın üstüne yasladı. Elimde hala çiçeği tutuyordum.
-Peki ya... isteğimi kabul ediyor musun Ayano?
-Düşünmem lazım. Ne bileyim belki ani bir sinir doğar yine öldürürüm birilerini.
Şaka amaçlı söylediğim kelimeler ikimizinde gülmesini sağlamıştı. Omzuna daha da gömüldüm. O saniyelerden hiç ayrılmak istemiyordum.
-Peki. Söz veriyorum.
Serçe parmağımı ona uzattım. Oda kendi serçe parmağını benimkine doladı. Parmaklarımız öyle dururken beni kolları arasına alan uykuyla birlikte Budo'nun o rahat omuzlarında uyuya kaldım. Ellerimin arasındaki o sıcaklık mutlu ediyordu beni. O sırada kafama yaslandığı kafası da mutluluğumun on kat daha artmasına sebep oldu.
-Sana... ihtiyacım var Ayano.

Gecenin köründe bölüm yazmakta insanın uykusunu kaçırıyor şu an ben bile heyecanlandım. Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir. Gerçi pek güzel olmadı ama. Yine 1000 kelime filan. Yorum yapmayı ve vote atmayı unutmayın. Seviliyorsunuz.

Küçük Bir Kıvılcım (Ayando)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin