Bölüm 25. Susmak , eylemlerin en kötüsü

6.4K 206 122
                                    


Okulun bahçesine girdiğimde ögrencilerime baktım. Kendimi koydum onların yerine kiminin kalbin de aşk var içi içine sığmıyor , bazılarında ise hayal kırıklıkları , bazısı geçim derdin de bazısı ise iyi bir geleceğe sahip olmak için başını kitaplardan kaldırmıyor.  Zil çalmış hepsi okulun içine girmişti. Beş saniye yetmişti onların bahçeden yok olmasına.
- Sınıfa girip birazda orda seyretsen öğrencilerini diyen sese dönme gereği bile duymadım. Bu ses bir zamanlar en sevdiğim şarkının bir melodisi gibi gelirdi.
- Öğrencilerime önem verdiğim den içerde de dışarıda izlemekten keyif alıyorum. Buda kimseyi ilgilendirmez.
- Biz önem vermiyoruz gibi konuşuyorsun. Yanıma daha yaklaşmıştı Emir oda benim gibi yaparak okula bakıyordu.
- Sizin öğretmen olduğunuz yılıda biliyorum. Her gördüğünüz öğrencilerinize aşık olup soluğu yatakda alıyorsunuz.
- Yeter Suna hiç vazgeçmeyeceksin değil mi canımı acıtmaktan. Ben tek bir öğrenci mi sevdim. Tek onunla da yattım ve bundan da hiç pişman değilim. Peki sana ne demeli güya çok aşıktın çok seviyordun. Ben gider gitmez kardeşim dediğin adamla evlendin.
- Sen benim ne yaşadığı mı nerden biliyorsun da bana böyle hesap soruyorsun?
- Peki sen benim ne yaşadığı mı nereden biliyorsun , gördüklerinin hiç biri gerçek değilse bir gün bu söylediklerine pişman olursan o zaman ne olacak.
- Ben gerçeği siz gidince , beni yüz üstü bırakınca çok iyi öğrendim Emir hocam.
- Ne kaynatıyor sunuz öyle size bağırdım hiç duymadınız. Diyen Hande'ye baktım.
- Bir öğrencim öğretmenine aşık da nasıl vazgeririz diye onu konuşuyorduk.
- Aaa hangi öğrenci ?
- Oda Suna hanımla benim aramda kalsın iyi dersler hanımlar.
Diyerek çekip gitmişti. Ne kadar vurdum duymaz biri olmuştu. Gerçi eskiden nasıldı diye sordum kendime. Hamile olduğu mu bile bile çekip gitmemişmiydi.
- Hangi öğrenci Suna. Diye soran Hande'ye gerçekten söylermiyim bakışı attım.
- Tamam sormadım farzet. Hadi gidelim ders başlamak üzere.
Onu onaylayarak girmiştim sınıfa beni görünce öğrencilerim hemen ayağa kalkmıştı. Onlara oturmasını söyleyerek derse başladım.  Bugün ki konumuz aşk çocuklar. Size bir hikaye anlatacam. Etraf sessizleşmiş beni pür dikkat dinliyorlardı. Masamın üzerine oturarak konuşmaya başladım.
       Oturduğu banktan kalktı, üzerindeki denizci üniformasını düzeltti ve şehrin büyük tren istasyonundaki insanları incelemeye koyuldu. Gözleri o kızı arıyordu, kalbini çok iyi bildiği, ama yüzünü hiç görmediği, yakasında gül olan o kızı. Ona olan ilgisi bundan on üç ay önce Florida'da bir kütüphanede başlamıştı. Raflardan aldığı bir kitabın içindeki yazıdan çok etkilenmişti. Kitaptan değil, sayfalardan birinin kenarında kurşun kalemle yazılmış minik notlardan.. Yumuşak el yazısı düşünceli bir ruhu ve insanın içine işleyen bir karakteri yansıtıyordu. Kitabın baş sayfasında, o kitabı en son okuyan kişinin ismini gördü: Bayan Hollis Maynell.

Biraz zaman ve çaba sonunda adresini buldu. Bayan Maynell New York'ta yaşıyordu. Blanchard ona kendisini tanıtan ve mektup arkadaşı olmayı teklif eden bir mektup yazdı. Ertesi gün de İkinci Dünya Savaşı'na katılmak için Avrupa'ya doğru yola çıktı. Daha sonraki bir yıl bir ay boyunca birbirlerini mektuplarla tanıdılar. Her mektup kalplerine düşen bir sevgi tohumuydu sanki. Bir romantizm başlıyordu. Blanchard kızdan bir resmini istemişti, ama kız reddetti. Kendisini gerçekten önemsiyorsa nasıl göründüğünün ne önemi vardı?.Sonunda Blanchard'in Avrupa'dan dönüş günü geldi çattı. İlk buluşmalarını ayarladılar.. New York Tren İstasyonu'nda akşam saat tam 7'de."Beni tanıman için" diye yazmıştı kız mektubunda, "Ceketimin yakasında kırmızı bir gül takılı olacak".İşte saat tam 7'ydi ve Blanchard yüzünü daha önce hiç görmediği, ama kalbini sevdiği o kırmızı güllü kızı arıyordu.

Hikayenin gerisini Bay Blanchard'dan dinleyelim:
" Birden genç bir kızın bana doğru yürüdüğünü farkettim. İnce ve uzun boylu,dalgalı sarı saçları o güzel kulaklarının önünden omuzlarına düşmüş.. Çiçek rengi mavi gözlü. Dudaklarının ve çenesinin muntazam kıvrımları ve Kırmızı giysisiyle insana sanki Aşkı müjdeleyen bir kızdı. Ben de ona doğru yürümeye başladım. O kadar etkilenmiştim ki yakasında gül olup olmadığına bakmak aklıma bile gelmedi.Ona yaklaşınca, dudaklarında hafif bir gülümsemeyle bana 'Benimle aynı yöne mi gidiyorsun, denizci?' diye fısıldadı. Neredeyse kontrolsüz bir şekilde ona doğru bir adım daha attım, ve o anda Hollis Maynel'i gördüm. Kızın tam arkasında duruyordu. 40'ını çoktan geçmiş, grileşmeye başlamış saçlarını şapkasının altında toplamış.. Şişmana yakın, kısa boylu, kalın bilekli ayakları topuksuz ayakkabılara gömülmüş. Kafamı çevirdim,Kırmızı giysili kız hızla uzaklaşıyordu. Kendimi ikiye bölünmüş hissettim; arzularım kızı takip etmemi, ta içimden gelen bir istek ise ruhu bir yıldır bana eşlik eden kadınla kalmamı söylüyordu. İşte orada öylece duruyordu. Solgun, kırışık suratı kibar ve duygulu, gri gözleri sıcaktı. Çekinmedim. Beni tanımasını sağlayacak mavi deri ciltli kitabı ona doğru tuttum. Bu aşk olamazdı, ama, mutlaka değerli, belki aşktan da güzel, çoktan beri minnettar olduğum ve olacağım bir arkadaşlık gibi bir şey olabilirdi. Kadını selamladım, her ne kadar gizlemeye çalıştıysam da pek başaramadığım hayal kırıklığımı belli eden sesimle 'Ben Teğmen John Blanchard, siz de Bayan Maynell olmalısınız. Sizinle buluşabildiğim için çok mutluyum. Sizi yemeğe götürebilir miyim?' diye sordum. Kadının yüzüne bir gülümseme yayıldı: 'Neden bahsettiğini bilmiyorum delikanlı' dedi, ama şu az önce buradan geçen Kırmızı elbiseli kız bu kırmızı gülü yakama takmamı rica etti benden, ve eğer siz beni yemeğe davet edecek olursanız kendisinin sizi caddenin karşısındaki büyük restoranda beklediğini söylememi istedi. Dediğine göre bu bir çeşit sınavmış!" 
- Nasıl beğendiniz mi?
- Evet diye hepbir ağızdan bağırmışlardı. Pat diye sınıfın kapısı açıldı gelen ögrencilerimden Ahmet idi. Sorumsuz bir öğrenciydi ama benimde sabrımın bir sınırı vardı.
- Ahmet kalk çabuk yerinden dışarı çık. Kapı tıklayarak gir ve özür diledi.
- Çok beklersin hoca
- Sana çık dedim.
- Bende sana çıkmayacam dedim. Yanına ilerleyerek bileğinden tutup onu çekiştirerek sınıftan dışarı çıktık.
- Senin derdin ne , sana karşı yumuşak davrandıkça zıvanadan çıktın. Burası senin evin değil burası bir okul uyman gereken kurallar var.
- Bana karışamazsın duydun beni hoca diyerek omuzlarımdan tutup hiç de yavaş olmayacak bir şekilde itti. Canım acımıştı. Elimi kaldırdığım tokat atmam bir oldu.
- Haddini aştın artık.
Oda bana elini kaldırmıştı, o tokat yüzüme gelecekti biliyordum. Böyle aciz olmak zoruma gitmişti. Gözlerimi kapadım bi yumruk sesi geldi.
Emir , Ahmet'in üzerine çıkmış yumrukluyordu. Kendimi toplayıp Emir'i çocuğun üzerinden kaldırdım.
- Dur napıyorsun , sen git çabuk nurdan seninle sonra konuşacaz.
Ahmet gitmişti Emir burnundan soluyordu.
- Niye tutuyorsun beni bıraksaydın iyice bir dövseydim.
- Bıraksaydım da öldürsemiydin katil mi olsaydın.
- Evet olsaydım senin için tekrar katil olurdum.
- Ne demek tekrar?
- Yok bir şey sen iyi misin acıdımı canın , özür dilerim yetişemedim.
- Ben şeyy iy..iyiyim. birden bana sıkı sıkı sarıldı. Ne olduğunu anlamıyordum. Nolmuştu da birden bire bana karşı ilgili olmuştu. Ya tekrar katil olurum demesi. Kollarından tutup kendi bedenimi ayırdım ondan. Bu kez olmaz, bu defa olmaz. Kapılırsam yine ona biterim bu defa Suna dan eser kalmaz.
- Te.. teşekkür ederim. Dedim zorda olsa. Kendimi sınıfa zor attım. Gerekmedikçe de sınıftan çıkmadım. Bitiş zili çalmış okuldan çıkıp eve gidecektim. Okul bahçesine gelince  bahçede kimse kalmamıştı. arabama binecekken kafamda bir demir parçası hissettim. Yavaşca yüzümü döndüm. Bu Ahmet di anlamıştım artık bu çocuk iyi değildi.
- Ne yaptığını sanıyorsun çek kafamdan şu silahı.
- Bu silah patlayınca çekilecek hoca.

Bölüm geç geldi özür dilerim. Diğer bölüm final bölümü olacak.

 MATEMATİK ÖĞRETMENİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin